TMMOB Maden Mühendisleri Odası

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 46. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 46. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

TMMOB Maden Mühendisleri Odası 46. Dönem Olağan Genel Kurulu, içinden geçtiğimiz olağanüstü koşullarda 3 Mart 2018 tarihinde Ankara`da toplanmıştır. 3 Mart aynı zamanda 1992`de meydana gelen Kozlu Grizu Faciası`nın da 26. yıldönümüdür. Bu vesileyle maden facialarında yaşamlarını kaybeden tüm maden emekçilerini saygıyla anıyoruz.

Genel Kurulumuz dünya ve ülke gündemine ilişkin son gelişmeleri değerlendirerek aşağıda yer alan görüş ve önerilerin kamuoyu ile paylaşılmasını kararlaştırmıştır;

Ülkemiz olağanüstü bir dönemden geçmektedir. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi ve bunun ardından gelen Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) düzeni, etkisini bütün ağırlığıyla ve şiddetlenerek sürdürmektedir. Söz konusu darbe girişimi açık bir şekilde siyasal bir fırsata dönüştürülmüş, zaten son derece kısıtlı olan temel hak ve özgürlükler fiilen askıya alınmış ve tüm ülke sathında koyu bir baskı yönetimi tesis edilmiştir.

Bu bağlamda AKP İktidarı, aşırı baskıcı yönetimlerin en temel yasama aracı olarak KHK`lara başvurmuştur. İstisnai bir uygulama olması gereken KHK`lar, 2 yıla yakın bir sürece yayılan baskı döneminin rutin anti-demokratik idare biçimi haline getirilmiş, TBMM ve hükümet aracılığıyla yapılması gereken yasama ve yönetim görevi tek elde toplanmıştır. Yasama ve yürütme yetkisi KHK`lar aracılığıyla denetimsiz, sınırsız ve süresiz olarak ele geçirilirken, kişi hak ve özgürlükleri dâhil her türlü konuda çıkartılan KHK`lar ile parlamenter sistem fiilen askıya alınmış, TBMM işlemez hale getirilmiş, devletin en temel unsurlarından biri olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılarak, yürütme tamamen Cumhurbaşkanı`nın yetkisine bırakılmıştır. Demokratik bir düzeni dışlayan, demokrasinin teminatı olan kurumları tek tek işlemez hale getiren, dönüştüren veya ortadan kaldıran bu tek adam yönetimine karşı çıkmak tüm toplumun acil görevlerindendir.

7 Haziran Genel seçimleri sonrasında başlatılan toplumsal gerilimleri tırmandırma süreci günümüzde de artarak devam etmektedir. Bu süreçte, TBMM`nin en temel ilkesi olan "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" ilkesi ile çelişir şekilde, milletvekillerinin vekilliği düşürülmüş, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumlar atanmış, kamu çalışanları geçerli bir hukuki gerekçeye dayanmaksızın işten çıkartılmış, birçok kurum, kuruluş, dernek vb. kapatılmış, şirketlere el koyulmuş, grev, gösteri ve yürüyüş hakları askıya alınmış, akademisyenlere sadece görevden uzaklaştırılma değil, aynı zamanda hapis cezaları da verilmiş, sosyal medya yasakları ile birlikte her türlü muhalif düşüncenin ifade edilme ortamı yok edilmiştir. Bir yandan şiddet tırmandırılırken, diğer yandan düşünce ve ifade özgürlüğü ayaklar altına alınmış, ülkemiz kaotik bir ortama sürüklenmiştir. Böylesi bir süreçten yargı da nasibini almış, günden güne artan bir biçimde iktidarın güdümüne sokularak hak aramak imkânsız hale getirilmiştir.

Hal böyleyken, tüm baskı politikalarına karşın toplumun vicdanı, halkın sesi olan devrimci demokrat ve yurtsever kesimlerin susturulamamış olması iktidarı çileden çıkartmaktadır. Son süreçte emek ve meslek örgütü yöneticilerinin keyfi bir biçimde gözaltına alınmaları, evlerinin, işyerlerinin asılsızca suçlamalarla basılması, bir haftayı geçen tutukluluk süreleri, susturulamayan muhalefete yönelik bir tür intikam duygusuyla hareket edildiğinin açık bir göstergesidir. Odalarımız ve üst örgütümüz TMMOB, uzun süredir AKP iktidarı tarafından ele geçirilmeye, işlevsizleştirilmeye çalışılmaktadır. Şimdilerde ise "denetim" adı altında ileri sürülen gerekçelerle, Kimya Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulunun görevden alınması için dava açılmasıyla, Birliğimizin adının irademiz dışında değiştirilmeye çalışılmasıyla, yöneticilerimize yönelik hakaret ve tehdit uygulamalarıyla baskılar artarak devam etmektedir. Bilinmelidir ki, gücünü meslektaşlarımız ve halkımızdan alan TMMOB ve diğer demokratik emek ve meslek örgütlerimiz susmamıştır ve bundan sonra da susmayacaktır.

İçerde böyle bir süreç yaşanırken, bu iç sürecin belki de doğal bir parçası olarak komşu ülkelerle de gerilim tırmandırılmış, en son çeşitli gerekçelerle Suriye topraklarında askeri operasyon başlatılarak, ülkemiz emperyalistlerin cehenneme çevirdiği Ortadoğu bataklığında sonu belirsiz bir sürece sokulmuştur.

Böylesi bir ortamda, ekonomik ve sosyal haklardan, kişisel hak ve özgürlüklerin kullanılmasından, huzur ve refahtan bahsetmek olası değildir. Tam tersine siyasal bir beslenme olgusu haline getirilen şiddetin günden güne artışına tanık olmaktayız. Şiddet son dönemde kendini en çok cinsiyet alanında göstermekte, gelinen noktada kadınlar her gün, sevgili, koca, baba, abi cinayetlerine kurban edilmekte, cinsiyet eşitliği konusunda her geçen gün daha da geriye gidilmektedir. Bu süreci tersine çevirmek başta kadınlarımız olarak hepimizin ortak görevidir.

Devlet ilişkilerinde ve toplumsal yaşamda nüfuzu arttırılan tarikat yapılanması, kadınların yaşama etkin katılımı konusunda yarattığı engellerle beraber, çocuk mağduriyetlerini de artırmış, yaşamımıza "çocuk istismarı" kavramını sokmuştur. Devlet denetimi altında olması gereken eğitim kurumlarında ve yurtlarında bile çocuk istismarlarının yaşanması ve bu olaylarda çoğu kez devlet görevlilerinin adı geçiyor olması ve bunların korunması, toplumun ne denli yozlaştığının ve devletin bu yozlaşmada ne denli önemli rol üstlendiğinin açık kanıtları olmuştur. Bu yozlaşmaya dur demek hepimizin ortak görevidir.

Halen toplumun büyük çoğunluğunun talebi demokratik bir ortamda, refahı paylaşarak barış ve huzur içinde bir arada yaşamaktır. Bunun için cinsiyet, etnik kimlik, inanç ve yaşam tarzı farklılıklarının eşit yurttaşlık ilkesi çerçevesinde ele alındığı bir siyasal-toplumsal düzen yaratılması gerekmektedir. Yıllardır devam eden kronik sorunlarımızın temel kaynağı budur. Oysa yapılanlar bunun tam tersidir. Bizlerin demokratik ortamda evrensel hukuk kuralları çerçevesinde huzur ve barış ortamında yaşama talebi bilinmez bir tarihe ertelenemeyecek kadar acil ve önemlidir.

Kuşkusuz, siyasal-toplumsal yaşama ilişkin yukarıda belirttiğimiz sorunlar meslek alanımızda yaşanan sorunlara da temel teşkil etmektedir. Bu nednele, çeşitli bilimsel ve teknik etkinliklerde sıkça dile getirdiğimiz, tanımlamasını yaptığımız, çözüm önerileri sunduğumuz mesleki sorunlarımızın geçen bunca zaman içerisinde bırakın çözülmeyi, daha da kronikleştiğini görüyoruz.

Odamızın uzun yıllardır sıkça gündeme getirdiği, "ulusal bir madencilik politikası"nın olmayışı, yaşanılan mesleki sorunların en temel kaynaklarından biridir. Kendi yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yok sayan, bu kaynaklara hak ettiği değeri vermeyen anlayışların mevcut sorunları çözebilmesi mümkün değildir. Madencilik, tarih boyunca uygarlıkların gelişmesinde ve toplumların refahında çok önemli bir yer tutmuştur. Bundan sonra da tutmaya devam edecektir. Ülke ve toplumsal çıkarlarımız temelinde yerli sanayiyi destekleyen, akılcı, halktan ve emekten yana bir madencilik politikasının oluşturulması kaçınılamaz bir gerekliliktir. Böyle bir politikanın oluşturulmasının önkoşulu kuşkusuz tüm kesimlerin katılımı ve ısrarlı mücadelesi olacaktır.

Yaşanılan birçok sorunun kaynağında özelleştirme politikaları yatmaktadır. Türkiye`nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği düşüncesinin madencilik sektörüne yansıması, kamusal madencilik kuruluşlarının işlevsizleştirilmesi, kapatılması veya özel sektöre devredilmesi ya da en azından Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) gibi köklü gelenekleri olan kuruluşlarda olduğu gibi "yapmakla sorumlu oldukları işlerin özel şirketlere gördürülmesi" şeklinde olmuştur. Ancak bugüne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme çalışmalarından olumlu bir sonuç alınamamış, sektör giderek küçülmüş, buna karşın iş kazaları artmıştır. Bu nedenle özelleştirme politikalarının yerine kamucu yatırım politikaları benimsenmelidir.

Özelleştirmenin başka bir biçimi "Varlık Fonu" uygulamasıdır. Eti Maden İşletmeleri`nin de içerisinde bulunduğu, Cumhuriyetimizin birikimi olan kurumların Türkiye Varlık Fonu`na devredilmesi, bor madenlerinin halkın gözünden kaçırılarak gizlice özelleştirilmesinin önünü açan Varlık Fonu uygulamasına derhal son verilmelidir.

Ayrıca TTK, TKİ`nin uhdelerinde bulunan maden ruhsatlarının bölünüp parçalanmasını sağlayan yasal düzenlemeler ile yerli ve milli madencilik politikaları adı altında bu sahaları yandaş şirketlere verilmesi uygulaması acilen durdurulmalıdır.

Madencilik sektöründe yaşanan "iş cinayetleri" halen yakıcı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Yakın dönemde Soma ve Ermenek`te yaşanan büyük çaplı maden kazalarına ek olarak bu dönem Şırnak ve Siirt`te yaşanan yeni "kazalar!" büyük can kaybına ve derin acılara neden olduğu gibi bu alanda yaşanılacak iyileşme umutlarımızı da tüketmektedir. Bu sorun, uzun bir süredir uygulanagelen "özelleştirme", "piyasalaştırma" ve "taşeronlaştırma" politikalarının çöktüğünü göstermektedir. Açıktır ki bu kazalara "ne pahasına olursa olsun, maliyeti düşürme ve üretimi kesintisiz sürdürme" politikası neden olmuştur. Yaşanan bu facialar aşırı kar uğruna canların heba edilmesi, bu işin fıtratında "ölüm" var diyen zihniyetin bilimi dışlamasıdır. Bu faciaların nedeni hükümetin görevini savsaklamasıdır. Maden sahalarını ihalelerle özel sermayeye devreden ve denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen Hükümet yaşanan facialardan birinci derecede sorumludur.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanlarında yapılan olumlu düzenlemeler, yalnızca kâğıt üzerinde kaldığı, fiili olarak gerektiği gibi uygulanıp denetlenmediği için kayıpları önlemeye yetmemektedir. Bu konuda başta bizatihi işçilerin kendisi olmak üzere, sendikalar ve ilgili kuruluşlarla birlikte etkin bir mücadele yürütülmeden kalıcı bir sonuç alınması mümkün değildir.

Ülkemiz ve sektörümüz açısından önemli sorunlardan biri de maden mühendisliği eğitiminin nitelik sorunudur. Ülkemizdeki eğitim sisteminin uğradığı dönüşümden payını alan üniversiteler bir tarafa, ihtiyaca göre planlanmadan birbiri ardına açılan fakülte ve bölümler eğitimi niteliksizleştirmekte, mezunların istihdam sorununu körüklemekte; akademik personel eksikliği, düşük puanlar, yetersiz laboratuvarlar, staj ve diğerleri ile sorun daha da derinleşmektedir.

Yetersiz eğitimle mezun olan meslektaşlarımızın iş bulma veya çalışma koşulları da ayrı bir sorun olarak varlığını devam ettirmektedir. Zaten önemli bir sorun olan işsizlik, meslektaşlarımız arasında da artmakta, işsizlik baskısı altında meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal hakları geriye çekilmekte, çalışma koşulları kötüleşmektedir.

"Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilik" düzenlemesi maden mühendislerinin çalışma hakkını kısıtlamakta, gerçek kişi olarak çalışabilme imkânını tamamen ortadan kaldırmaktadır. YTK uygulamasına derhal son verilmelidir.

Daimi nezaretçi uygulaması Maden Kanununa uygun olarak yeniden düzenlenmeli ve her maden işletmesine bir maden mühendisinin atanması sağlanmalıdır.

Oda asgari ücret tarifesinin uygulanmasının önündeki engeller kaldırılmalı ve buna yönelik olarak MİGEM gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.

Bütün bu tespitlerin ve değerlendirmelerin ışığında Genel Kurulumuz;

-Demokratik kitle örgütleriyle dayanışma ve işbirliği içinde, ülkemizin ve mesleğimizin sorunlarının çözümüne müdahil olmayı, örgütlü mücadeleye olan inançla ve tüm örgütlü gücüyle bir görev olarak kabul eder…

Maden mühendislerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak, mesleklerini toplum yararına kullanmalarına yönelik mekanizmaları yaratmak, madencilik politikalarının halkın yararına düzenlenmesi ve uygulanması için öneriler geliştirmek, bunların uygulanmasına yönelik çalışmalar yapmak konusunda çaba harcayacağını ilan eder…

Emeğe-üretene, insan hak ve özgürlüklerine saygının egemen olduğu, yaşamın her alanında bilim ve tekniğin gereklerinin uygulandığı, herkesin işinin olduğu, adil bir gelir dağılımının sağlandığı, tüm çalışanların grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklarının bulunduğu, ölüme karşı yaşamın, savaşa karşı barışın, eşitliğin, özgürlüğün ve huzurun egemen olduğu, laik ve demokratik yaşamın benimsendiği, herkesin insanca bir yaşama kavuştuğu bir ülke, bir toplum düzenini ortak mücadele ile hep birlikte yaratacağız.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!

Saygılarımızla,

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

46. OLAĞAN GENEL KURULU

3 Mart 2018, Ankara

Okunma Sayısı: 445
Yayın Tarihi: 06.03.2018