TMMOB Maden Mühendisleri Odası

ODAMIZ 47. OLAĞAN GENEL KURULU 29 ŞUBAT – 1 MART TARİHLERİNDE ANKARA`DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

ODAMIZ 47. OLAĞAN GENEL KURULU 29 ŞUBAT – 1 MART TARİHLERİNDE ANKARA`DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Odamız 47. Olağan Genel Kurulu 29 Şubat-1 Mart 2020 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Genel Kurul 29 Şubat 2020 Cumartesi günü 10:15 de açıldı. Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yükselin açılış konuşmasının ardından konuk konuşmalarına geçildi. Çalışma raporunun sunulması sonrasında delegeler görüş ve değerlendirmelerde bulundular. Yapılan eleştiri ve değerlendirmeler Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel tarafından yanıtladı. Yapılan oylamada Yönetim Kurulu faaliyetleri oy birliği onaylandı.

Genel Kurulda Ana Yönetmelik değişikliği de yapılarak delege üst sayısı 1000 olarak sınırlandırıldı.

47. Dönem Oda zorunlu organları, TMMOB adaylıkları ve delege seçimleri 1 Mart 2020 Pazar günü Oda Merkezinde yapıldı. 47. Genel Kurula Merkez, 5 şubemiz ve 2 bölge temsilciliğimizden toplam 600 delege katıldı.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel‘ in Açılış Konuşması;

Sayın Divan,

Siyasi Partilerin Saygıdeğer Milletvekilleri ve Temsilcileri,

Birliğimizin ve Odalarımızın Saygıdeğer Başkanları ve Temsilcileri,

Sendikaların ve Sivil Toplum Örgütlerinin Değerli Temsilcileri,

Saygıdeğer Basın Emekçileri,

Genel Kurulumuza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

-Adana`dan, Aladağlar`dan, Mersin`den Hatay`dan, Antep`ten ve Maraş`tan gelen sevgili Adana Şube delegelerim, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

-Depremlerin, çığ felaketlerinin, çatışmaların ve ölümlerin yaşandığı kentlerinizden, mahallelerinizden ve işyerlerinizden, eşlerinizden, çocuklarınızdan ayrılarak Odamıza sahip çıkmaya gelen Diyarbakır Şube delegelerim hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

-“Sana Kanal İstanbul’u Yaptırmayacağız” diyen Gezinin ve isyanın başkenti, direnişin sembolü İstanbul Şube delegelerim, hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

-Ege`nin Efesi, özgürlüğün ve demokrasinin kalesi, Gavur İzmirliler hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

-Bir avuç kömür için bir ömür veren, Zonguldak’tan Ankara’ya destan yazan Emeğin Başkenti, Zonguldak`lılar hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

-Antalya, Burdur, Isparta delegelerim,

-Ankara, Konya, Sivas ve Kayseri delegelerim,

Eskişehir, Kütahya, Afyon, Bursa ve Bilecik delegelerim,

Çorum, Amasya, Samsun, Trabzon ve Artvin delegelerim, ve Anadolu`nun dört bir yanından, odamıza, kavgamıza omuz vermeye gelen delegelerim, arkadaşlarım, yoldaşlarım 65. Yılımızda Ankara`ya ve 47. Genel Kurulumuza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

Sizleri TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulumuz ile diğer kurullarımız ve şahsım adına en içten duygularımla, sevgiyle, saygıyla ve dostlukla selamlıyorum.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım;

Kapitalist emperyalist sistem, bir taraftan dünya halklarının kafasını karıştıran, ırkçılığı, milliyetçiliği, din ve mezhep ayırımcılığını, popülizmi kullanırken, diğer taraftan kendi aralarındaki egemenlik alanlarını genişletme kavgaları ile emperyalist ülkeler aralarındaki çelişkileri derinleştirmektedir.

Yaşadığımız süreçte kapitalist emperyalist sistemin önemli temsilcilerinden ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer sömürgeci devletler dünya halklarının ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarına çözüm üreteceklerine dair açıklamalarda bulunmaktan geri durmamaktadırlar. Ancak şunu çok iyi biliyoruz ki; emperyalistler ve işbirlikçi burjuvazi kendi çıkarları söz konusu olduğunda her türlü hileye ve yalana başvurmaktadırlar.

Saygıdeğer Delegeler;

Sevgili Meslektaşlarım;

46. Genel Kurulumuzdan itibaren geçen bu iki yıllık dönem içerisinde dünya ve ülkemiz açısından çok önemli siyasal değişiklikler yaşanmıştır. Dünyada ve özellikle yaşadığımız coğrafyada gerilimlerin artarak devam ettiğine tanık olduk, olmaya da devam ediyoruz. Suriye, Irak, Afganistan, Yemen gibi ülkelerde çatışmalar, iç savaşlar ve operasyonlar gündemden hiç düşmemektedir.

Rusya, ABD, AB ülkeleri, İngiltere, İran ve Türkiye, Suriye ile Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusunda hem fikir olmalarına rağmen nedendir bilinmez bölgedeki çatışmalar sürmektedir. Şu bir gerçektir ki emperyalist ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarları için artarak süren çatışmalı ortamda halklar, işsizliğe, yoksulluğa, insan hakkı ihlallerine, göçe ve ölüme mahkûm edilmektedirler. 

Dünyada ve bölgemizde süren bu çatışmalı ortam halkımızı ve elbette bizleri çok yakından ilgilendirmektedir. Temel hak arama araçlarından olan kendini ifade etme, barışçıl gösteri, basın açıklaması, miting ve grevler milli güvenliği bozacağı gerekçesiyle yasaklanmaktadır, engellenmektedir.

24 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle, parlamenter sistem sona ermiş ve tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı yeni yeni bir idari yapılanma inşa edilmiştir. Ülkenin ve devletin temelini oluşturan kurumlar, kuruluşlar, yasalar, yönetmelikler bir kişinin imzasının olduğu kararnamelerle kaldırılmıştır. Cumhuriyet rejiminin temelini oluşturan halk egemenliği anlayışının, rejimin istikrarını sağlayacak kontrol mekanizmalarının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ortadan kalkmasıyla otoriter bir tek adam rejimi yaratılmıştır.

Tek adam rejimi ile birlikte “parti devleti” kuruluş süreci yaşanmış, Kamu görevlileri parti yöneticileri gibi, parti yöneticileri de kamu görevlisi gibi davranmaya başlamıştır..Yeni sistemde kamu kurumlarının, emek-meslek örgütlerinin ve üniversitelerin yerini cemaatler almış ve bu kurum ve kuruluşlar yerine cemaatler tarafından oluşturulan politikalar yaşama geçirilmeye başlanmıştır.

Yeni rejimin en önemli gerekçesi ve vaadi olarak sunulan ekonomik büyüme ve siyasi istikrar yalan olmuş ve yeni sistemin icraatlarının sonucu hala devam etmekte olan ekonomik kriz olmuştur. “Papaz” kriziyle patlak veren ve olumsuz sonuçları hâlâ devam eden ekonomik kriz enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatımızı her alanda kâbusa çevirmiştir. Geçim sıkıntısı nedeniyle, ülke tarihimizde eşine az rastlanan aile intiharları yaşanmaya başlamıştır. Antalya ve İstanbul’da Şimşek ve Delen ailelerinin çocuklarıyla birlikte intiharları ve daha pek çok intihar olayı içinden geçtiğimiz krizin toplumsal boyutunu gözler önüne sermektedir.

Yaşanan kriz nedeniyle toplumsal desteğini iyiden iyiye kaybeden tek adam rejimi, kendisine karşı büyüyen tepkiyi bastırabilmek için her yola başvurmaya başlamıştır. İlk olarak 15 Temmuz Darbe Girişimini bahane ederek OHAL’e sarılan iktidar hayalinde olan rejimi sürekli hale getirmiştir.  Yapılan seçimlerde birçok ilde güç kaybetmiştir. OHAL yetmemiş sandığı tekmelemiştir. Ama oda olmamış seçimleri kaybetmiştir. Demokratik seçimlerle kaybettikleri yerel iktidarı anti-demokratik kayyum atamaları ile geri almışlar, ama yine olmamıştır. Hiçbir biçimde sürdürülebilirliği olmayan siyasi iktidar bu baskı rejimini sürekli kılabilmek için yıllardan beri ülke içinde ve dışında yarattığı “terör” tehdidi algısına sarılmıştır. Ülke içinde siyasal iktidarı eleştiren her türden demokratik ve meşru protesto eylemi kriminalize edilerek polis şiddetinin ve yargının hedefi haline getirilmiştir. En temel anayasal özgürlükler arasında yer alan basın açıklamaları, sosyal medya paylaşımları ve toplumsal eylemler suça dönüştürülmüş, cezaevleri aydınlar, gazeteciler ve öğrenciler ile dolup taşmıştır.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım;

Ülkemiz çok önemli dönemlerden geçmekte ve önemli badireler atlatmaktadır. 31 Mart seçim sonuçları AKP-MHP Faşist bloğu tarafından sindirilememiş, sandık tekmelenerek devrilmiş ve demokrasinin en temel değerleri olan seçme ve seçilme hakkı, hukukun üstünlüğü ve halk iradesi ayaklar altına alınmıştır.

Geçmiş dönemlerde ki seçimlerde sandık başı hileleriyle oylarımızı çalanlar, 31 Mart seçimlerinde masa başı oyunlarıyla seçimi gasp ederek İstanbul İBB seçimlerini iptal ettirdiler. İstanbul’da bunlar yaşanırken, Diyarbakır’da, Van’da, Kars’ta, Erzurum’da seçilmiş ilçe belediye başkanlarına ve Belediye Meclis üyelerine KHK ile ihraç oldukları gerekçesiyle mazbataları verilmemiştir.

Ancak toplumun tüm kesimleri 23 Haziranda demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe ve adalete sahip çıkarak 17 yıldır kaybettiğimiz mücadele aşkını geliştirdiler ve umudu yeşerttiler. Umudun yeşermesini kabul edemeyen AKP iktidarı halkın iradesini çiğneyerek Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarını görevden alıp, belediye meclislerini fesh ederek demokrasiye ve halk iradesine ikinci bir darbe daha vurmuştur.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Yol arkadaşlarım;

Son yıllarda sürekli olarak seçimlere gidiyoruz. İktidar seçimlerle uğraşmaktan, ülkenin sorunlarına odaklanamaz hale gelmiştir. Bu kadar sık seçimin olması ülkede sürdürülebilir ve istikrarlı bir demokratik rejimin olmadığının en büyük göstergesidir.

Varlığını sürdürebilmek için ülke içerisinde yarattığı kriminalize ve terörize ortamı dış politikada da sürdüren siyasi iktidar sınır ötesi operasyonlara başlamış ve ülkemizin uzun yıllardır sürdürdüğü barışçıl dış politikayı bırakarak Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Bu operasyonlar ile Ortadoğu bataklığına saplanan ülkemiz son Libya Tezkeresi ile artık bir savaş devleti haline gelmiştir.

Aslında yaşanan bu ekonomik krizin tek nedeni sadece tek adam rejimi değil elbette. Ekonomik krizin asıl nedeni hepimizin de çok iyi bildiği neo-liberal politikalardır. 1980 neo liberal politikaları ile siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda başlayan olumsuz koşullar 17 yıllık AKP politikalarıyla zirveye çıkmıştır Bu politikalarla ülkemiz rantiye bataklığına sürüklenmiş, üretim yeteneğimiz aşındırılmıştır. Üretim-yatırım-tasarruf politikalarının yerini tüketim politikaları almıştır. Tarım ve sanayi gibi üretken sektörler geriletilip, ülke kaynakları rant dağıtımı merkezli inşaat ve müteahhitlik işleri ile katma değeri düşük hizmetler sektörüne yönlendirilmiştir.

Bu süreçte; neredeyse özelleştirilmeyen işletme kalmamış, artık stratejik askeri savunma tesisleri, ören yerleri ve müzelere kadar her şey özelleştirilmiştir. Özelleştirilen yerlerin tamamı kayıt dışı istihdamın aracı olan taşerona teslim edilmiştir.

Hatta ve hatta bu süreç özelleştirilmekle kalmamış özel sektöre ait sanayi, tarım ve hizmetler sektörüne ait yüzlerce işyeri, çok uluslu şirketlerin eline geçerek geri bıraktırılmış bir ülke konumunda olan ülkemiz adeta bir sömürge devlet haline gelmiştir. Kamu bankaları hariç finans sektörünün tamamı yabancıların yönetimine geçmiştir. Sahip olduğumuz tarım alanları nedeniyle yıllarca övünerek söylediğimiz “kendi kendine yeten ülke” yeteneğimiz hibrid tohumlar ve ihtal tarım ilaçları nedeniyle ortadan kalkmıştır. Ülkemizle sembol olmuş pek çok gıda maddesi tesisi yabancı sermayeye devredilmiştir. Karayolu ulaşım hizmetlerimiz ile çöp toplama tesislerimizin bazıları bile uluslararası sermayenin eline geçmiş ve yerli üretim yok olmuştur.

Her geçen gün daha da derinleşen ekonomik kriz, gündelik yaşantımızı daha fazla etkilemektedir. Hayat pahalılığı, yüksek vergiler, işsizlik ve borçlar nedeniyle derin bir toplumsal travma yaşanmaktadır. Borcun ve işsizliğin kişisel değil toplumsal bir sorun haline geldiği yerde, insanlar borç ve işsizlik yüzünden intihar ediyorsa, bu bir intihar değil cinayettir. Bu cinayetin sorumluları da, ekonomiyi bu hale getirenlerdir. Ülkemizdeki her dört gencimizden birisi işsizse, temel gıda fiyatları kontrolsüz biçimde artıyorsa, insanlar borçlarını ödeyebilmek için daha fazla borçlanmak zorunda kalıyorsa, sanayici üretim için ham madde alamıyorsa, esnaf siftah yapmadan dükkan kapatıyorsa bunun sorumlusu siyasi iktidardır.

Bizi bu derin krize sürükleyen şey, Cumhuriyetin onca yokluğu içinde var edilen kamu yatırımlarının, fabrikalarının, kurumlarının birer birer özelleştirilmesidir. Üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesidir. Ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasıdır.

Bizi bu derin krize sürükleyen etken, uluslararası sermaye hareketleri önündeki engellerin kaldırılarak ülkenin rantiyeye teslim edilmesidir. Halkı zor durumlardan koruyacak olan sosyal politikaların terk edilerek, eğitimin, sağlığın, sosyal güvenliğin ticarileştirilmesidir.

Bizi bu derin krize sürükleyen faktör, halkın ortak varlıklarının amaçları dışında kullanılarak sermaye sınıfına aktarılmasıdır.

Halk işsiz kaldığı için kendini ateşe verirken, işsizlik fonunun kaynakları, sermayeye verilen düşük faizli kredileri finanse etmek için kullanılıyor. Devletin resmi rakamlarına göre bugün işsizlerin sadece %14’ü işsizlik fonundan yararlanabiliyor. İşsizlik Fonunu sürekli zarar ettirerek kurutma noktasına getirenler şimdi de emekçilerin Kıdem Tazminatlarını “Fon” adı altında gasp etmeyi amaçlamaktadır.

Siyasal iktidarın haklarımızı gasp etmesine, alın terimizi gasp etmesine, oylarımızı gasp etmesine asla izin vermememiz gerekmektedir.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Yol arkadaşlarım;

Bu iktidarın ülkemize verebilecek hiçbir şeyi, bu halka anlatabilecek hiçbir hikayesi kalmamıştır. Yapabildikleri tek şey, baskı ve zorbalıkla toplumsal muhalefeti susturmaya çalışmak, halkı; Kürt-Türk, Alevi-Sünni, müslüman-laik gibi ayrımlarla halkı kin ve nefret duygularıyla birbirine düşman etmektir.

Siyasal iktidarın körüklediği kin ve nefret tohumları, ne yazık ki toplumun tüm kesimlerine sirayet etmiş ve ülkemiz kadın cinayetleriyle, çocuk tecavüzleriyle anılır olmuştur. Kadınlar, toplumsal yaşamda ve iş yaşamında; negatif ayrımcılığa, adaletsiz ve cinsiyetçi iş bölümüne, istihdam ve fırsat eşitsizliğine, yok sayılmaya, fiziksel ve ruhsal her türlü şiddete, mobinge, tacize, tecavüze maruz kalmaktadır. Hemen her gün kadınlarımız kocaları, abileri, babaları, sevgilileri adı altında bir erkek tarafından öldürülmektedir. Kadınlarımız çocuklarına kardeş, tecavüzcülerine gelin olmaktadırlar.

Kadınların kurtuluşunun, kendi sorunları üzerinden yine kendileri tarafından verilen mücadelenin, ülkenin demokratikleşmesi için verilen mücadele ile birleştirilmesiyle sağlanacağına olan inancımız tamdır.

Çocuklara yapılan cinsel istismar, tecavüz ve her türlü sapkınlık her geçen gün artarak devam etmektedir. Çocuklarımızı okula gönderemiyoruz, öğretmen taciz ediyor. Camiye gönderemiyoruz imam tecavüz ediyor. Çocuklarımızı servise, otobüse, dolmuşa bindiremiyoruz şoför istismar ediyor. Çocuklarımızı eşe, dosta akrabaya gönderemiyoruz onlar tecavüz ediyor. Çocuk istismarı neredeyse kanıksanır oldu.

Bunun bir nedeni de yeni eğitim sistemidir. Laik, çağdaş bilimsel eğitim sisteminden uzaklaşılması her türlü sapkınlığın önünü açmaktadır. Kadınlara, çocuklara ve tüm canlılara yapılan cinsel istismar, tecavüz ve her türlü sapkınlığı kınıyoruz. Çocukların cinsel istismara uğramasının önüne geçilmeli, mağduriyetleri bir an önce giderilmelidir.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Yol arkadaşlarım;

Anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin güvencesi altında olan en temel hak ve özgürlüklerimiz yok sayan İktidar, uzun süreden beri yargıyı da bir tehdit ve şiddet aracı olarak kullanmaktadır. 

Susmayanlar, boyun eğmeyenler, direnenler önce polis şiddetiyle, ardından cezaeviyle yüz yüz kalmaktadır. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle çocuklar cezalandırılmakta, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diye imza verdikleri için Barış Akademisyenleri yargılanıp mahkûm edilmekte, “Savaş bir Halk Sağlığı Sorunudur” diye açıklama yaptıkları için Türk Tabipleri Birliği yöneticileri insafsızca cezalandırılmaktadır.

Tüm bu baskıya, nefrete ve şiddete rağmen Maden Mühendisleri Odası olarak savaşa karşı barışı savunmaktan, ölüme karşı yaşamı savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz ve haykıracağız.

Saraylar, saltanatlar yıkılır

Bu kan susar, bu zulüm biter

Leylaklarda güler, üstümüze menekşelerde açılır.

Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır,

Birde yarınlar için direnenler

Ey her şey bitti diyenler

Korkunun sofrasında yılgınlık

Ne dağlarda direnen çiçekler

Ne kentlerde devleşen öfkeler

Henüz elveda demediler.

Bitmedi daha sürüyor bu kavga ve sürecek

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! 

Saygıdeğer Konuklar,

Sevgili Meslektaşlarım,

Yaşadığımız yüzyılda ülkeler artık topla tüfekle değil ekonomik faaliyetlerle işgal altına alınmakta ülke ekonomileri bağımsızlığını kaybetmektedir.

Ülke siyasal ve ekonomik alanda bağımsızlığını kaybettiğinde elbette ki ülke ekonomisi de sömürge olur. Tüm ekonomik faaliyetler sömürge faaliyetleri olduğu için ülke madenciliği de sömürge madenciliğine dönüşür.

Ülkemizin madencilik sektörü ister yerli, ister yabancı olsun, ister kamu ister özel sektör tarafından, kim işletirse işletsin kömür haricindeki tüm madencilik faaliyetlerimiz adeta bir sömürge ülke madenciliğidir. Üstelik bu durum cumhuriyetten önce de sonra da böyle idi ve halende böyle devam etmektedir.

Tüm metal madenlerimiz, doğal taşlarımız, endüstriyel hammaddelerimiz ham ya da yarı mamül madde olarak yurt dışına ihraç edilmekte, mamül madde ve uç ürün olarak tekrar ülkemize ithal edilmektedir. Eğer yeraltı kaynaklarımızı ülke sanayisine hammadde olarak kullanıma açamıyorsak, ülke içerisinde uç ürüne dönüştüremiyorsak, entegre sanayi tesislerinde kullanamıyorsak yapılan madencilik sömürge madenciliğidir. Ülkemizde sömürge madenciliğinin sona ermesi için ulusal sanayimizin montaj sanayiinden kurtularak, madenlerimizin hammadde olarak kullanıldığı teknolojik yönden gelişmiş sanayiye bürünmesi gerekmektedir.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım,

En genel tanımlamayla, bir ülkenin maden mevzuatı, o ülkenin madencilik politikasının bir ifadesidir. Ülkenin tarihsel arka planı, gelişmişlik düzeyi, yasa gelenekleri, mineral kaynaklarının zenginliği ya da çeşitliliği ve ülkenin kamu ya da özel sektör yatırımları arasındaki tercihi gibi hususlar maden kanunlarının genel çerçevesini şekillendirir. Maden yasaları, sadece sektörün yasal düzenlenmesine ilişkin bir metin değildir. Aynı zamanda, bulunduğu ülkenin maden kaynaklarının geliştirilmesine yönelik bir politika aracıdır.

Madencilik politikaları ise, ülkelerin politik sistemlerine, ekonomik gelişmişlik durumlarına, sahip oldukları teknoloji düzeyine, toplum yapısına, toplumun çevre duyarlılığının boyutuna, sahip oldukları mineral kaynaklarının miktar ve çeşitliliğine, stratejik önem derecelerine, madencilik sektörünün büyüklüğüne, mevcut ve planlanan mineral talebine, tarihsel madencilik deneyimine ve benzeri hususlara göre ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bir ülkenin madencilik politikası, maden kaynaklarını geliştirmek amacıyla kullanacağı stratejik yönü tanımlamakta ve maden mevzuatının oluşturulmasına temel teşkil etmektedir.

“Ulusal Madencilik Politika”sının başarıyla yaşama geçirilmesinde, madencilik faaliyetleriyle doğrudan ya da dolaylı biçimde ilgili olan tüm toplum kesimlerinin uzlaşısıyla hazırlanmış olması önem taşımaktadır. Ancak yaşadığımız süreçte ülkemizde ne bir madencilik politikası mevcuttur ne de bu politikanın bir ifadesi olan “Maden Kanunu” düzenlemelerinde toplumun tüm kesimlerinin onayı aranmaktadır.

Madencilik sektörünün en önemli sorunu olan maden mevzuatı ile İSG mevzuatı ne yazık ki politikasızlık ve plansızlık nedeniyle çökmüş durumdadır. Soma faciasından sonraki 6 yıllık süreç içerisinde maden ve İSG mevzuatında neredeyse günü birlik düzenlemeler yapılmakta her torba kanunun içerisine yeni düzenlemeler eklenmektedir. Bu süre içerisinde kanun ve yönetmeliklerde yapılan düzenlemelerin sayısını ve içeriklerini mevzuatı hazırlayanlar dahi bilmemektedir.

Bu nedenledir ki 1985 yılında yayınlanan 3213 sayılı Maden Kanunu’nunda 2004 yılından itibaren yapılan değişikliklerin hiç biri sorunları çözemediği gibi sorunların daha da artmasına neden olmuştur.

Bu nedenledir ki ülkemizin hala “Ulusal Madencilik Politikası” yoktur. Politika olmayınca ne yapılmış olan ne de yapılacak olan kanun düzenlemelerinin bir anlamı olmayacaktır.

Bu nedenledir ki madencilik sektörü bir belirsizlik, kuralsızlık ve istikrarsızlık içerisindedir.

Bu nedenledir ki madencilik sektörü toplumun gözünde sorunlu bir sektör olarak görülmektedir.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım,

Maden Mühendisleri Odası 65 yıllık çalışmaları kapsamında ülkemiz madencilik sektörüne ve politikalarına yol göstermiş, gerekli çalışmaları yürütmüş ve politikalar belirleyerek topluma ve yöneticilerine yol gösterici olmaya çalışmıştır.  Odamızın madencilik politikalarına ilişkin temel başlıkları sizlerle paylaşmak isteriz.

"Doğal kaynaklarımız ile tarihi ve kültürel varlıklarımız da, aynı yer altı kaynaklarımız gibi bu ülkenin zenginlikleridir. Bu nedenle madenler gibi titizlikle korunmalıdır. Bunun için, sit alanları, milli parklar, su havzaları vb. mutlak suretle korunması gereken alanlar belirlenmeli, buralarda hiçbir ekonmik faaliyete izin verilmemelidir."

"Ülkemizde 1980`li yıllarda başlayan neo-liberal politikaların sonucunda finans, tarım, hizmet ve sanayi sektörünün madencilik dahil tüm alt sektörleri ile tüm doğal, kültürel ve tarihi varlıklarımız uluslararası tekellerin ve sermayenin kullanımına açılmıştır. Uluslararası sermayenin ülkemizin kalkınması için madencilik faaliyetlerini gerçekleştirdiğini beklemek ve düşünmek mümkün değildir."

“Ülkemizin yeraltı, doğal ve kültürel kaynakları emperyalizme karşı kıskançlıkla korunmalı, halkımızın refahı ve kalkınması için değerlendirilmelidir.”

"Her şeye rağmen madencilik yapılsın düşüncesi ne kadar yanlış ise hiçbir şekilde madencilik yapılmasın düşüncesi de en az o kadar yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Maden mühendisliği bilim ve tekniği yaşanmış ve yaşanması muhtemel sorunları çözecek bilgi birikimine ve teknolojiye sahiptir. Ancak yaşadığımız süreçte çevresel sorunları ve toplumsal duyarlılıkları dikkate almadan madencilik faaliyetlerini sürdürmek olası değildir."

“Ülkemizin hiçbir yerinde çevresel sorunlara neden olacak, yöre halkının kabul etmediği madencilik faaliyetinde bulunulmamalıdır. Bu husus sadece madencilik sektörü için değil tüm ekonomik faaliyetler için geçerli olmalıdır.”

"Ülke içerisinde yapılacak her türlü ekonomik faaliyet toplumun gelişimi ve halkın refahı için kamu yararı doğrultusunda yapılmalıdır. Bu nedenle kamu yararı olmayan hiçbir ekonomik faaliyette bulunulmamalıdır."

Bu ilke ve politikalardan yola çıkarak;

“Odamız, tarihi boyunca üretimden, sanayileşmeden, büyümeden ve kalkınmadan yana tavır almıştır ve almaya da devam edecektir.”

“Odamız, aynı zamanda ülkedeki üretimin toplumun genel çıkarı için kullanılmasından ve ülkenin ortak zenginliklerinin hakça paylaşılmasından yana tavır almıştır ve almaya da devam edecektir.”

“Odamızın toplumcu ve kamucu tavrı, madencilik sektörü ile birlikte tüm diğer sektörleri, doğal, kültürel ve tarihi varlıklarımızı da kapsamaktadır.

“Odamız, ülkemizdeki tüm madencilik faaliyetlerinin kamu yararını ve ülke geleceğini gözetecek biçimde planlanmasını; tüm stratejik madenlerimizin kamu eliyle işletilmesini; maden işletmelerinde kamu denetiminin sağlanmasını; madencilik faaliyetlerinin doğaya ve doğal yaşama uygun biçimde yürütülmesini savunmaktadır ve savunmaya da devam edecektir.”

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Yol Arkadaşlarım,

Ülkemizde gün geçmiyor ki yandaşa yeni bir kaynak aktarma modeli geliştirilmesin, gün geçmiyor ki özelleştirilemeyen kuruluşlar için yeni bir özelleştirme modeli geliştirilmesin. Bu alandaki son numara, son yöntem Türkiye Varlık Fonu’dur. Bu yöntem ile Cumhuriyetimizin birikimi olan kurumlar Türkiye Varlık Fonu`na devredilmiştir. Türkiye Varlık Fonu Yasası, incelendiğinde bu şirketlerdeki kamu paylarının rahatlıkla satılabileceği, bu kurumların gelir ve giderlerinin her türlü denetimden uzak ve istenilen her kesim ve zümreye aktarılabileceği, bu kurum ve kuruluşların istenildiği şekilde rehin ve ipotek verilebileceği anlaşılmaktadır. Varlık Fonu kapsamında kurulan madencilik ve enerji şirketleri de kamu kaynaklarını yandaşa ve yabancı sermayeye aktarmanın yeni bir yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Maden Mühendisleri Odası olarak bu konunun da takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.

Siyasi iktidarın yaşamın her alanındaki yolsuzluğa, rüşvete ve talana dayalı yönetim anlayışı, içerisinde bulunduğumuz ekonomik sorunlar ve koşullar nedeniyle lokomotif güç olması gereken madencilik sektörü işletme izinleri alamamakta üretim yapamamakta ve nedensiz yere ekonomik krizlere girmektedir.

Madencilik sektörü yaşadığı ekonomik sorunlara ek olarak yine iktidarın rantçı politikaları nedeniyle toplumun tüm kesimleriyle sorunlar yaşamaktadır. Toplumsal muhalefet agrega üretiminden mermer üretimine, kömür üretiminden, metal maden üretimine kadar sektörün tüm alanlarına itiraz eder hale gelmiştir. Toplumsal muhalefetin tüm talepleri anlamlıdır ve değerlidir. Bu nedenle doğru bilgi ile desteklenmesi ve yaşamın her alanında güçlendirilmesi gereklidir. Ancak siyasi iktidarın kullandığı şiddet ve kendinden olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni ihanet ile suçlaması toplumun tüm kesimlerine yansımış ve bilimsel konular bile tartışılamaz hale gelmiş insanlar birbirini ihanet ile suçlamaya başlamışlardır.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım,

Meslek alanlarımızın yanı sıra dönem içerisinde TMMOB ve bağlı odalar örgütlülüğü de AKP iktidarının saldırgan tavrından nasibini almıştır. TMMOB örgütlülüğü, meslek alanlarından hareketle  tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin, kültürel varlıklarımızın, insan kaynaklarımızın rant ve çıkar çevreleri için değil ülke ve halk yararına değerlendirilmesini talep ettiği için, toplumsal alanda hukukun çiğnenmesine, özgürlüklerin kısıtlanmasına, laikliğin ortadan kaldırılmasına, eğitimin muhafazakârlaştırılmasına karşı gösterdiği mücadele için, hazırladığı bilimsel raporlarla, kamuoyuna yönelik yaptığı açıklamalarla yağma, talan ve rant uygulamalarına karşı çıktığı için siyasi iktidar tarafından baskı, sindirme, yıldırma ve kapatma tehditleriyle karşı karşıyadır.

Birliğimiz ve bağlı odaları bazındaki bu genel baskılara ek olarak Odamız üzerinde ki baskılar da son 6 yıl içerisinde artarak devam etmektedir.

Böylesi bir ortamda uzman kuruluş olan Odamız mesleğin ve meslektaşın sorunlarını ülke sorunlarından ayırmadan, bilimin ışığında, emeğin ve halkın yanında çalışmalarını yürütmüş, kongreler, sempozyumlar ve çalıştaylar düzenleyerek yaşanan sorunlara ilişkin görüşler oluşturmuştur. Odamız her türlü baskıya ve karalama kampanyasına karşı geçmişte vermiş olduğu demokratik ve onurlu mücadeleyi gelecekte de vermeye devam edecektir.

Odamız her alanda verdiği mücadeleyi hukuk alanında da vermiş ve daimi nezaretçi eğitimleri ile ilgili hukuk mücadelesini kazanmıştır. Ancak siyasi iktidar bu alanda da hukuk tanımazlığa devam etmiş ve mahkeme kararlarını uygulamamıştır. Odamız bu alandaki hukuki mücadelesi devam etmektedir.

Bilindiği üzere bir önceki çalışma dönemimizde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından mesleğimizi, meslek alanımızı ilgilendiren Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilik Yönetmeliği, Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu Hakkında Yönetmelik ve Maden Yönetmeliği yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur.

“Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilik” düzenlemesinin maden mühendislerinin çalışma hakkını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle muhalefet partisi aracılığıyla anayasa mahkemesine açtığımız davada anayasa mahkemesi talebimizi kabul etse de, “bize göre hukuka aykırı bir gerekçeyle” davayı ret etmiştir.

Maden mühendisliği hizmetlerini, bilimi ve tekniği kuşların kanadına yükleyen, diplomalarımızı yok sayan “Maden Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin iptali için, “Daimi Nezaretçinin Görevinin Sona Ermesine Dair Hükümler”, “Daimi Nezaretçi ve Teknik Elemanlığa Dair Hükümler”, “Oda Yetkileri ve Madencilik Sektörüne Dair Hükümler” başlıkları altında açtığımız davalar ise halen devam etmektedir.

ETKB; 2019 yılı Ocak ayında yapmak istediği maden kanunundaki Oda Sicil Belgesi değişikliği ile adeta Odamızı kanundan tamamen çıkarma girişiminde bulunmuştur. Ancak Oda Yönetim Kurulumuzun, şubeleri ve üyeleri ile vermiş olduğu topyekün mücadele ve imza kampanyası ile bu saldırı da püskürtülmüştür. İnternet üzerinden başlatmış olduğumuz mücadele yöntemi oldukça başarılı olmuş ve ileride yapacağımız çalışmalara da ışık tutmuştur.

ETKB’nın 2015 yılından itibaren kongre ve sempozyumlarımız üzerinden yürüttüğü saldırı IMCET 2019 ile zirveye çıkmıştır. Kongre ve sempozyumlara kamuda çalışan üyelerimizin katılımını engelleyerek başlayan saldırı aynı tarihlerde bakanlık tarafından düzenlenen kongre ve sempozyumlarla devam etmekle kalmamış her türlü hukuki ve siyasi baskı ile de saldırılar artarak devam etmiştir. Ancak Odamız örgütlü üyesinden ve geleneklerinden aldığı güç ile bu saldırıları püskürterek dimdik ayakta durmayı başarmıştır.

Odamız bu saldırıları püskürtmekle kalmamış bilimsel alandaki çalışmalarını bir üst seviyeye taşıyarak uluslararası alandaki ilişkilerini oldukça güçlendirmiştir. Odamız 4 kıtadan meslek odaları ve uluslararası bilim komiteleri ile ilişkilerini geliştirerek bu kuruluşları kongre ve sempozyumlarımıza destekleyen kuruluşlar olarak katılımlarını sağlamıştır. Bu kuruluşlarla sürdürülen çalışmalar sonuç vermiş ISSA/MINING ile üyelik protokolü imzalanmıştır.

Uluslararası çalışmalarımız kongre ve sempozyumlarla sınırlı kalmamış olup Bilimsel Madencilik dergimiz ile de devam etmektedir. Bilimsel Madencilik Dergisi, 2016 yılından itibaren TÜBİTAK-ULAKBİM kapsamında ve 2017 yılı sonundan itibaren SCOPUS kapsamında dizinlenen bilimsel dergiler arasına katılmıştır. Bilimsel Madencilik Dergisi makale dizin ve özetlerinin yer aldığı veri tabanları; SCOPUS, Google Scholar, ULAKBİM TR Dizin, Chemical Abstracts, Compendex, ENCOMPLIT, ENCOMPLIT2 ve GeoRef şeklindedir.

Dergimiz, Ocak 2019 tarihi itibarıyla Science Citation Index Expanded indeksinin bir alt basamağı olarak tanımlanan Emerging Source Citation Index (ESCI) için başvurusunu yapmış olup, izleme süreci devam etmektedir. Derginin bundan sonraki hedefi ise Science Citation Index Expanded olup, buna ilişkin hazırlıklar da başlatılmıştır. Bu hedefe de ulaştığımız takdirde Odamız bu alanda zirveyi zorlama aşamasına gelmiş olacaktır.

Odamız geçmiş yıllarda MEB’ndan almış olduğu Mesleki Eğitim Yetkisinin yanı sıra Adalet Bakanlığı, TURKAK ve MYK tarafından da akredite kuruluş olarak tanınmıştır.

Saygıdeğer Konuklar;

Sevgili Meslektaşlarım,

Odamızın mesleki alanda yürüttüğü çalışmaların yanı sıra üyelerimizin hakları için yapmış olduğu çalışmalar da tüm hızıyla sürmektedir. Genel Kurulda aldığımız karar gereği düzenlediğimiz asgari ücret kampanyası başarıyla yürütülerek üye tabanına yayılmış ve toplanan 5276 imza ilgili kurumlara ulaştırılarak TBMM’de yapılan basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur.

Asgari ücret kampanyamızın düzenlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde emeği geçen, merkez ve şube yönetim kurullarımız ile kampanyaya katılan saygıdeğer üyelerimize huzurlarınızda tekrar tekrar teşekkür ediyoruz.

Odamızın asgari ücret uygulamasına ilişkin mücadele sadece imza kampanyası ile sınırlı değildir. Asgari ücret kampanyamızın asıl mücadelesi Daimi Nezaretçi atamalarında merkez ve şube personelimiz tarafından ısrarlı bir şekilde taviz vermeden yürütülmektedir. Oda personelimize de huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyoruz. Odamız tarafından yürütülen bu amansız mücadele örgütlülüğümüze ve örgütlü gücümüze önemli katkılar sağlamaktadır.

Odamızın asgari ücret uygulamasına karşı SGK’nın asgari ücret protokolünün iptali ile başlayan saldırı hukuki davalar ile de zirveye çıkmıştır. Ancak bu davalara karşı yürüttüğümüz mücadelelerden birbiri ardına başarı ile çıkan odamız kazandığı davalar ile mesleki uygulamalarımızın ve denetimlerimizin hukuki zeminde yasal statüye ulaşmasını sağlamıştır.

Odamız geçmişten beri yapmakta olduğu çalışmalara devam etmekle kalmamış onları gelişen teknolojinin de yardımı ile geliştirmeyi başarmıştır. Otuz yılı aşkın bir süredir çıkarmayı başardığımız Madencilik Bülteninin basım süresi bir ayın altına inmiştir. Artık bültenimiz yayın tarihini izleyen bir ay içerisinde basıma hazırlanıp, postalanarak üyelerimize ulaştırılmaktadır.  Bilindiği üzere bültenimiz basım maliyetleri nedeniyle bir yılın altında borcu olan üyelerimize ulaştırılabilmekte idi. Artık bültenimiz elektronik ortamda tüm üyelerimize ulaştırılmaktadır.

Bu dönem Genç Madenci çalışmamız önemli bir ivme kazanmış olup bütün üniversitelere yayılmaya başlanmıştır. Genç Madenci çalışması gidemediğimiz üniversitelerden davet almaya başlamış olup geleceğimizi aydınlatmaktadır.

Bu dönem geçmişte yapmak isteyip te yapamadığımız komisyon çalışmalarında önemli yol almış durumdayız. Bilirsiniz ki her dönem komisyonlar kurar ama genel de çok verimli çalıştıramayız. Bu dönem ideallerimizde ki kadar olmasa da oldukça fazla sayıda komisyonumuz düzenli olarak çalıştı ve önemli üretimlerde bulundular. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederiz.

Değerli Misafirler,

Sevgili Arkadaşlar;

TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, ülkemize, halkımıza, demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe ve barışa sahip çıktık, mücadele ettik.

Bize siyaset yapıyorsunuz dediler.

Bu değerlere sahip çıkmak siyaset yapmaksa Maden Mühendisleri Odası siyaset yapmaya devam edecektir.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, ülkemize, kentlerimize, madenlerimize, doğal ve kültürel varlıklarımıza sahip çıktık. Varlıklarımızın ve değerlerimizin rant ve çıkar çevreleri için değil ülke ve halk yararına değerlendirilmesini istediğimizi söyledik.

Bu değerlere sahip çıkmak siyaset yapmaksa Maden Mühendisleri Odası siyaset yapmaya devam edecektir.

Maden Mühendisleri Odası 2018 ve 2020 yıllarını kapsayan 46. Çalışma döneminde madencilik alanında 6 adet bilimsel kongre ve sempozyum, 6 adet çalıştay ve 1 öğrenci kurultayı düzenlemiş olup bu etkinlikler kapsamında 2962 kişiye ulaşmıştır.

Odamız yine aynı dönem içerisinde 42 adet eğitim düzenlemiş ve bu eğitimlerde 1238 toplamda ise 4200 kişiye ulaşan bilimsel etkinliklerde bulunmuştur. Bu etkinliklerde mesleğin, meslektaşın sorunları ve çözüm önerileri görüşülmüş, meslektaşlarımızın bilimsel anlamda gelişimleri sağlanmıştır. Bunlara ek olarak Maden Kanunu ve Asgari Ücret Kampanyası için düzenlemiş olduğumuz imza kampanyalarına 8626 örgütlü üyemiz katılım sağlamıştır.

Mesleki alanda onlarca bilimsel ve teknik etkinlik yapmak, örgütlü 12.826 üyeye dokunmak onların mesleki sorunlarına çözüm üretmek, mesleki gelişimlerini sağlamak siyaset yapmaksa sevgili basın emekçileri lütfen sekiz sütuna manşet atın. TMMOB Maden Mühendisleri Odası siyaset yapıyor ve siyaset yapmaya devam edecek.

Odamız tarafından düzenlenen kongre, sempozyum, çalıştay ve eğitimlerin yaşama geçirilmesinde emeği geçen merkez ve şube yönetim kurulu üyelerimize, yürütme kurulu üyelerimize, bilim kurulu üyelerimize ve tüm komisyon üyelerimize sizlerin huzurunda bizlere bu onuru yaşattıkları için teşekkür ediyorum.

Değerli Misafirler,

Sevgili Yol Arkadaşlarım,

Odamızın 46. Döneminde ne yazık ki çok önemli kayıplar yaşadık. Odamızda Çağdaş Maden Mühendisleri Grubunu bayrağını göndere taşıyan Saygıdeğer Başkanımız Tuğrul Erkin’i ile yine maden mühendisleri örgütlülüğünün vermiş olduğu mücadelede önemli görevlerde bulunmuş olan Mustafa Suvar ve Serdar Ömer Kaynak’ı kaybettik. Saygıdeğer meslektaşlarımızı ve Maden Mühendisleri Odası örgütlülüğü mücadelesinin bu günlere gelmesinde emeği geçenleri unutmayacağız, anılarını mücadelemizde daima yaşatacağız.

Mücadelemizde onların sayesinde yaslanabileceğimiz çok güçlü bir gelenek vardı.

Çünkü üniversiteleri, işyerlerini, fabrikaları ve Anadolu topraklarını karış karış dolaşan elinde kalemi, dilinde özgürlük özlemiyle dolu türküleri halklara taşıyan Harun Karadenizler, Teoman Öztürkler vardı.

Onlardan bayrağı devralarak kapitalizm çağının zulmüne karşı mücadeleleriyle Rüştü Ovalıoğulları, Tuğrul Erkin’ler, Seçkin İnceefe’ler, Mustafa kavruklar, Zeki Doğanlar ve daha niceleriyle bir devrimci mühendisler kuşağı vardı.

Bilincimizde, hayallerimizde ve hedeflerimizdeler.

Sazımızda, sözümüzde, masmavi düşlerimizdeler.

Buradalar, aramızdalar,

65 yıldır dimdik ayaktaysak ve yıkılmıyorsak,

Köklerimizin bu denli güçlü olmasındandır.

Onlara binlerce teşekkür, binlerce selam.

Saygıdeğer Konuklar,

Sevgili Mücadele Arkadaşlarım,

Odamız, gelenekleri itibarıyla daima emeğin ve halkın yanında yer alan, demokratik değerleri savunan, bilimin ve tekniğin uygulanmasında toplumsal çıkarları esas alan bir anlayışın taşıyıcısı olup hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, barış ve adalet talebinin yılmaz bir savunucusudur. Bu yanıyla demokratik muhalefetin ayrılmaz bir parçasıdır.

Doğru ve ilkeli duruşundan ödün vermeyen Maden Mühendisleri Odası,  aynı zamanda bir uzmanlık alanı örgütlenmesi olup yaptığı değerlendirmeleri uzmanlık bilgisi ışığında ve toplumsal çıkarlar çerçevesinde, üyelerimiz ve halkımızdan başka hiçbir kimseye taraf olmadan sürdürmektedir.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası 65 yıllık onurlu geçmişi boyunca;

Demokrasi için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Özgürlük için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Eşitlik için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Barış için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Emekçileri, kadınlar ve tüm ezilenler için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Laiklik için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Çağdaş eğitim için mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Bu mücadelede; ustanın dediği gibi

Eğer; Hak haksızlıktan yüce,

Sevgi nefretten üstün,

Aydınlık karanlıktan güçlüyse...

Çaresi yok usta Biz Kazanacağız..

BİZ KAZANACAĞIZ USTA, BİZ KAZANACAĞIZ!

Genel kurulumuzun Demokrasinin, barışın, eşitliğin, laikliğin, insan haklarını, özgürlüklerin, kardeşliğin egemen olduğu “Tam Bağımsız Demokratik Türkiye” mücadelesine sunacağı katkıya olan inancım sonsuzdur.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla ve dostlukla selamlıyoruz.

YAŞASIN TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI!
YAŞASIN TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI ÖRGÜTLÜLÜĞÜ!
YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

TMMOB Maden Mühendisleri Odası
46. Dönem Yönetim Kurulu
29 Şubat 2020, Ankara

Okunma Sayısı: 644
Yayın Tarihi: 07.03.2020
Fotoğraf Galerisi