TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Maden Makinaları Sempozyumu ve Sergisi Açılış Konuşması


Hepinizi Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.

Bu yıl ilk kez düzenlediğimiz Maden Makinaları Sempozyumu ve Sergisinin tüm madencilik sektörüne ışık tutacağına olan inancımı belirterek emeği geçen herkese Şahsım ve Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyorum.


Bugünlerde Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başlayan ve ülkemizi sıkıntıya sokan gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. Aslında bu gelişmeler uzun süreden beri uygulanan bir projenin sonuçlarıdır. ABD'nin ve destekçilerinin uygulamaya çalıştığı BOP projesi kapsamında, Ülkemizde "ılımlı islam" modelinin uygulanmaya çalışılması Cumhuriyetin temel ilkeleri ile ters düşen uygulamalar toplumsal gerginliğe neden olmakta ve iç barışı bozma noktasına gelmektedir. Çözülmesi gereken işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele, demokrasinin geliştirilmesi ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi hayati sorunlara çözüm aranması yerine, AKP iktidarının Cumhuriyetin temel kurumları ve değerleriyle kavga ederek sürekli gerginlik yaratması ciddi bir talihsizliktir. Laik ve demokratik bir yaşam tarzını belirleyen ve benimseyen toplumumuzda,  dinsel önceliklerin ve din eksenli dayatmaların süreklilik haline getirilmesi uygulamaları toplumu kutuplaşmaya itmektedir. Son günlerde yaşanan büyük kitlesel mitingler aslında toplumsal bir tedirginliğin meydanlara yansımalarıdır.


Yine bu dönemde post modern darbe girişimleri de topluma çözüm olarak sunulmaktadır. Bu tür dayatmaların kimseye özellikle de ülkemize hiçbir yararı yoktur.
Biz; gericilik ile gericiliğin beslendiği 12 Eylül uygulamalarının devamından yana olanlar arasında bir tercih yapmayacağımızı, başta 12 Eylül olmak üzere bütün darbelerin öncelikli mağdurunun emekçiler ve halk olduğunu vurguladık. Biz; kırk katır mı, kırk satır mı seçeneklerine karşı olduğumuzu " Ne Şeriat Ne Darbe, Bağımsız Demokratik Türkiye" diyerek talebimizi 1 Mayıs'ta alanlarda birlikte dile getirdik.


Ülkemiz yönetimleri, uzunca bir süredir "Yeni Dünya" nın gereklerinden zannederek; planlama düşüncesini tamamen bir kenara bırakmışlardır. Stratejik öngörüyle insan kaynakları planlamasını da göz önüne alan ulusal kalkınma modellerinin geliştirilmesinden vazgeçmişlerdir. Ekonomik kalkınmanın, sanayileşme ve yatırım artışlarına dayalı dengeli bir yapının oluşturulması ile sağlanabileceği gerçeğini göz ardı etmişlerdir. Ekonomi politikalarının oluşturulması ve yürütümünü tamamen uluslararası finans kuruluşlarının ellerine bırakmışlardır. Bu çerçevede, dış ticaretin serbestleştirilmesinden özelleştirmeye, tarımsal destekleme politikalarından madencilik ve enerji politikalarına kadar çok geniş bir alanın, uluslararası kuruluşlar ile yapılan çeşitli kredi anlaşmalarında yer alan taahhütler doğrultusunda biçimlendirilmesine izin vermişler ve vermeye devam etmektedirler.


Dünyada, bir yandan hâkim güç odakları arasında zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrolüne yönelik çatışma ve gerilimler artmakta, ABD tarafından dünyanın enerji kaynakları açısından zengin bölgelerinde askeri güç kullanımına gidilmektedir. Ülkemizde enerji sektöründe, söz konusu güçlerin politikalarına tabi olunması yerine bağımsızlığı öne koyan politikalar izlenmesi, enerji üretim ve dönüşüm süreçlerinde teknolojik değişim seçeneklerinin açık tutulması, bu konularda üniversiteler ve araştırma kurumları, ilgili sektörler ve yetişmiş eleman açısından hazırlıklı olunması ülkemizin genel güvenliği açısından da oldukça önemlidir.

Dünya Bankası'nın, kamunun küçültülmesini amaçlayan yapısal uyarlama kredileriyle 1980'li yıllardan başlayarak gündeme getirilen neoliberal politika ve uygulamalar doğrultusunda, ülkemiz madencilik sektöründeki kamu kuruluşları belirsizlik içine sokulmuş, planlama, koordinasyon, eleman, finans kaynakları vb açılardan geriletilmiş, üretime, teknik hizmetlere ve kamu hizmetlerine yönelik işlevleri yıpratılmış, buna karşılık siyasetçilerin ve firmaların müdahalelerine giderek daha açık hale getirilmiştir.


Türkiye, yeni liberal politikalar doğrultusundaki uygulamalarla madencilik sektörü de ulusal ihtiyaçlarının tam tersine gelişen bir sürecin içine sokulmuştur. Ülke ihtiyaçlarına uygun programlar geliştirilmesi yerine, sektörde her türden uygulama "özelleştirme" amacına tabi kılınmış, sektördeki kamu kurumları bu politikaların yaşama geçirilmesi amacıyla nitelikleri ve işlevleri açısından geriletilmiştir.


 Odamız, madencilik faaliyetlerinde ana amacın insanın refah ve mutluluğu olduğunu, insan onuruna ve emeğine saygının öncelikle korunması gerektiğini her fırsatta dile getirmektedir.  Tüm faaliyetlerde kamu yararı öncelikli olarak göz önünde tutulmalıdır.


Madencilik teknolojilerini geliştirmeye yönelik araştırma geliştirme çalışmaları teşvik edilmelidir. Sektörde yeni teknolojilerin kullanımı ve teknik eleman istihdamının son derece düşük düzeyde olması madencilik sektörünün gelişmesi önündeki en önemli engellerden biridir. Ulusal bilim ve teknoloji politikalarımızın olmayışı bu sorunun en temel nedenidir. Ulusal bilim ve teknoloji politikaları oluşturulmalı, madencilik sektörü bu politikalar içerisinde yerini almalıdır. Bilim ve teknolojiyi süratle ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme mekanizmaları hayata geçirilmeli, madencilik sektöründeki kamu ve özel kuruluşların araştırma ve geliştirme faaliyetleri söz konusu sistem kapsamında teşvik edilmelidir. Türkiye'nin uluslararası ortak araştırma-geliştirme projelerinde yer almasına yönelik yasal düzenlemeler yapılmalı, bununla ilgili teşvikler sağlanmalıdır. Bilim ve teknoloji üretimine yönelik araştırma-geliştirme faaliyetleri için ayrı bir bütçe oluşturulmalı, üniversite-sanayi ortak araştırma merkezleri, teknoloji geliştirme bölgeleri kurulmalıdır.


Bugün gelinen noktada ülkemizde maden makinaları üretimine yönelik bir sektör oluşmaması ve hala bu alanda dışa bağımlı olunması, madencilik sektörünün teknolojik olarak gelişiminin önündeki en önemli engellerden birini oluşturmaktadır. Madencilik potansiyeli ve ekonomik göstergeleri bizden çok daha geri olan ülkeler bile gerek yer altı gerekse yerüstünde kullandıkları makinaların büyük bölümünü kendi üretirken, ülkemizde hala büyük çoğunluğun ithal ediliyor olması düşündürücüdür. Bu amaçla üretim yapacak sektörler, teşvik edilmelidir. Uzun yıllardır TTK, TKİ ve MKE'nin sektörün makina ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan maden makinaları fabrikaları teknoloji ve kapasite açısından geliştirilerek ülke madenciliğine daha fazla katkı koyması sağlanmalıdır.


Türkiye'de özellikle yeraltı madenciliğinde teknoloji kullanımı, istenilen düzeyin çok altında olup sektör, halen fazlasıyla emek yoğun bir yapı arz etmektedir. Geçmiş yıllara kıyasla son yıllarda çalışma şartlarında önemli gelişmeler sağlanmış olmakla birlikte, meslek çalışanlarında hastalıklara rastlanabilmektedir. Mesleğimiz, halen iş kazası riski en yüksek mesleklerin başında yer almaktadır. Kullanılan araç, gereç ve yöntemlerdeki iyileştirmeler, güvenlik sistemlerinin bilgisayarla merkezi kontrollü olması ve sinyalizasyon sisteminin yaygınlaşmasıyla kaza olasılığı ve yaşamsal risk her geçen gün azalmaktadır. Ancak yine de, çalışma sisteminin değişmesine yönelik köklü bir gelişme sağlanamamıştır.
Türkiye'de jeolojik yapıdan kaynaklanan zorluklar nedeniyle yeraltı madenciliğinde, teknolojinin kullanımında güçlükler yaşanmakta olduğunu ve düzensiz cevherleşmenin otomasyona geçişi engellediği düşünülmekle birlikte günümüzde gelişen teknolojiler bu zorluklara karşın ocakları daha modern hale getirebilmektedir.


Madencilik sektörü, akılcı planlar çerçevesinde uygun yöntemler kullanılarak teşvik edilmelidir. Teşviklerin "Ulusal Madencilik Politikası" temelinde geliştirilen stratejik planlar çerçevesinde verilmesi istenilen etkililik düzeyini sağlayacaktır. Yine devlet tarafından sağlanacak altyapı ve taşıma hizmetleri gibi kolaylıklar da benzer temelde düşünülmelidir.


Sempozyumun ülkemize ve sektörümüze katkı koyacağına inanmaktayız. Bu düşüncelerle sempozyumu destekleyen kamu ve özel tüm madencilik kuruluşlarımıza, bildiri sunarak katkı koyanlara, bizzat katılarak bizleri onurlandıranlara ve bu sempozyumun gerçekleşmesi için emeği geçen herkese Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına teşekkür ederim.
 

Okunma Sayısı: 1093
Yayın Tarihi: 14.05.2007