TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Başladı.

Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Başladı.

Odamız ve Çukurova Üniversitesi tarafından 21-22 Kasım 2013 tarihlerinde Adana‘da düzenlenen Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu açılış konuşmalarıyla başladı. 485 delegenin katıldığı sempozyum süresince bilim insanları ve sektör temsilcileri bir araya gelerek son yıllardaki bilimsel araştırma ve teknolojik gelişmeleri tartışacaklardır.  Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgi ekipmanların sergileneceği sergi sempozyum süresince ziyaret edilebilecektir.

ODA BAŞKANIMIZ MEHMET TORUN‘UN SEMPOZYUM AÇILIŞ KONUŞMASI

Konuşmama başlarken, ülkemizin kurtuluşu, bağımsızlığı ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenleri ve iş kazalarında yaşamını yitiren tüm emekçileri bir kez daha saygıyla anıyorum. Bakanlıkların TMMOB ve Odalar  üzerindeki vesayet denetiminin hukuka aykırı ve kabul edilemez olduğunu vurgulamak istiyorum. Meslek odalarının sesini kesmeye yönelik uygulamalar, meslek odalarını kamusal öncelikleri, kamu yararını savunmaktan ve yolundan alıkoyamayacaktır.

Değerli Konuklar,

Ülkelerin üretim politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında, ekonomik hedeflerin gerçekleşmesi ve ekonomik gelişimin sağlanmasında en önemli faktör; sorunsuz ve sağlıklı işleyen bir çalışma hayatıdır. Bu gerçekten hareketle; işçi sağlığı ve iş güvenliğinin yalnızca çalışma hayatı kapsamında değerlendirilemeyeceği açık olup, konunun genel kamu hukuku prensipleri ve kamu yararı ekseninde değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Bir ülkenin işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik politikaları o ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılıdır. Ekonomileri zayıf olan, sosyal devlet kavramının gereklerinin uygulanmadığı ülkelerdeki işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gelişimi, gelişmiş ülkelere göre daha yavaş gelişme göstermektedir.

Ülkemizde iş kazaları gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça yüksek oranlardadır.  İLO`nun 82 ülke arasında yaptığı araştırmada Türkiye`de iş kazaları sonucu yaşamını yitiren sigortalıların sayısı yüzbinde 18, Avrupa Birliği ortalamasında yüzbinde 2,5 olarak belirlenmiştir, yani Türkiye ortalaması AB ortalamasının yedi katıdır. Her yıl azımsanmayacak sayıda insan çok rahatlıkla engellenebilecek ve hukuken de engellenmesi zorunlu olan iş kazaları ve meslek hastalıklarından yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır.

SGK`nın açıkladığı 2012 iş kazaları raporuna göre; iş kazalarında bir önceki yıla göre artma, ölümlü iş kazalarında azalma görülmüştür. 2011 yılında 69 bin 277 iş kazası meydana gelmişken, 2012 yılında 74 bin 871 iş kazası yaşanmıştır. 2011 yılında bin 700 işçi hayatını kaybederken, 2012 yılında bu sayı 744`e inmiştir. Ancak, 2013`ün ilk dokuz ayında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 842 işçinin ölmesi, ölümlü iş kazalarında kayda değer bir artış olduğunu göstermektedir. Yine,  2012`de iş kazalarının yüzde 12`si inşaatta, yüzde 11`i kömür işletmeciliğinde, yüzde 7`si de metal işkolunda meydan gelmiştir. Bu rakamların daha yüksek olduğu bilinmektedir. SGK iş kazası verileri ile gerçek veriler arasındaki uçurum, kayıt dışı istihdam,  taşeron sistemi, geçici-güvencesiz çalışma biçimleri nedeniyle dayanaklı hale gelmektedir. Türkiye`de yüzde 40`a yakın kayıt dışı istihdam olduğu düşünülürse, SGK verilerine neden şüpheyle yaklaşıldığı daha iyi anlaşılmaktadır.

Değerli Konuklar,

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşama hakkı temel insan hakkı olduğundan çalışma hakkının kullanılmasında, çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması esastır. Bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında Devlet asli sorumludur. Nitekim bu gerçek, alanın yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmasıyla da kendini göstermektedir.

Gelişmiş ülkeler yasal önlemlerle toplumsal eğitim ve bilinçlendirmeyle sorunun çözümü yönünde oldukça mesafe kat ederken, bizim gibi sanayileşmesini tamamlayamamış, sanayi ve demokrasi kültürü gelişmemiş, eleştiri, öneri ve denetim sistematiğinin gelişmediği ülkelerde yara kanamaya devam etmektedir. 4857 sayılı İş Yasası ile birlikte ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatı değişmiş, bu yasayla birlikte 50‘ye yakın yönetmelik ve tebliğ yayımlanmış ve bunların birçoğu yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar konuya ilişkin çıkarılan mevzuat ihtiyaçlara cevap verememiştir. 4857 sayılı İş Yasası, İş Güvenliği Yasası, torba yasalarda yapılan değişiklikler ve ilgili Kanun Hükmünde Kararname (KHK) hükümleri sürekli emek aleyhine biçimlenmiştir. Mevzuat, işçi sağlığı ve iş güvenliğini ticari bir alan olarak tanımlamıştır. Kamusal sorumluluk içinde bulunması ve kamu eliyle sürdürülmesi gereken sağlıklı ve güvenli çalışma, bir ticaret metası haline getirilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Genel Müdürlüğü‘nün adeta "yaz-boz" tahtasına dönen çalışmaları sonucunda ortaya çıkan mevzuat ile, bilimsel gerçekliklere aykırı, işçi sağlığının korunması ve geliştirilmesi ile iş güvenliği önlemlerinin artırılmasına yönelik olmayan, pazar ekonomisinin belirleyici olduğu düzenlemeler sunulmaktadır. Öte yandan bu yasa ile, yaşam hakkını savunan, alanın ihtiyacını gözeten ve hizmetin niteliğinin artırılması gereğine vurgu yapan, bu alandaki birikimi ve deneyimi tartışmasız olan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları da bu alanın tümüyle dışına çıkarılmıştır.

İSG mevzuatı, tüm çalışanların iş güvenliğinin sağlanması ve sağlığının korunup geliştirilmesi için uygulamayı biçimlendiren bir yasa metni olma niteliğine sahip değildir. İşçi sağlığının korunup geliştirilebilmesi için iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ile işyeri sağlık ve güvenlik biriminde görevlendirilecek diğer personelin hak, yetki ve sorumluluğunun özellikle işverenden bağımsızlıklarını sağlayacak; bu suretle etkin görev yapmalarının önünü açacak olan iş güvencesi sistemlerinden hiçbirinin yasada yer bulmamış olması önemli bir sorundur. Bütün bunlardan başka, İSG Yasası ile ilgili 5 yıl süren hazırlık çalışmalarında; işveren temsilcilerinin görüşleri her aşamada dikkate alınırken, uluslararası sözleşmelere rağmen, sendikaların ve ilgili meslek örgütlerinin politikaların belirlenmesi, uygulanması ve denetimi anlamında etkin katılımına olanak sağlanmamıştır. Kısaca; küreselleşme sürecine paralel olarak özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikalarıyla her türlü güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk çalıştırmayla katmerleşen iş kazaları ve meslek hastalıklarının boyutu azaltılamamıştır.

Üyelerimiz  arasında  teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanı olarak görev yapan çok sayıda meslektaşımız bulunmaktadır. 6331 sayılı Kanun ve İş Güvenliği Yasası, meslektaşlarımızı en az işveren kadar sorumlu ilan etmiş, büyük sorumluluk altına almıştır. Yaşanan iş kazalarında meslektaşlarımız günah keçisi olarak görülmektedir. Bu yanlış durum  bir an önce düzeltilmeli, yetki ve sorumluluklar uygun şekilde paylaşılmalıdır.

Değerli Konuklar,

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yeterli ve kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için, işten kaynaklanan ya da işle bağlantılı olarak meydana gelen kazaları, hastalıkları ya da sağlıkla ilgili diğer sorunları önlemeye dönük ulusal düzeyde, sistematik bir politikanın yaşama geçirilmesi zorunludur. Tehlike ve riskleri minimum düzeye indirmeye çaba sarf edecek bu yaklaşım, kaza ve hastalıkların neden olduğu yıkımları azaltacak, iş ile ilgili ortam ve koşulları iyileştirecektir.

İlgili mevzuat, sorunlu bir sistem üzerinden, çalışanların sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunları çözebilmesi ve arzu edilen normlara ulaşabilmesi hedefinden oldukça uzak olduğu gibi, var olan sorunların daha da derinleşmesine neden olacaktır. Artan iş kazaları bunu doğrulamaktadır.

Çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda piyasa koşullarına bağlı ekonomik ve faydacı yaklaşım terk edilerek, çalışanların sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuat; sendikaların, üniversitelerin, meslek odalarının katılımının sağlandığı ve görüşlerinin yansıtıldığı bir çerçevede yeniden ele alınmalıdır.

Değerli Konuklar,

Bu Sempozyumun yukarıda belirtilen sorunların çözümüne yarar sağlayacağı inancıyla, katkı koyan tüm kurum ve kuruluşlara, yürütme kuruluna, bilim kuruluna ve bizzat katılan herkese teşekkür ederim.

Mehmet TORUN

Maden Mühendisleri Odası Başkanı

Okunma Sayısı: 909
Yayın Tarihi: 21.11.2013
Fotoğraf Galerisi