TMMOB Maden Mühendisleri Odası

8. Uluslararası Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu Sona Erdi.

8. Uluslararası Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu Sona Erdi.

Odamızca,29-30 kasım 2012 tarihlerinde İstanbul İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri`nde düzenlenen 8. Uluslararası Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu sona ermiştir.

200 delegenin katıldığı sempozyumda 30 bildiri sunulmuştur.

Oda Başkanımız Mehmet TORUN‘un Sempozyum Açılış Konuşması:

Ülkemiz, doğal kaynaklar açısından önemli bir potansiyel taşımaktadır. Ancak ülke ekonomisinde madenciliğin önemli bir yeri olduğu söylenemez. Türkiye, üretilen madensel kaynak çeşitliliği açısından 152 ülke arasında, 29 maden türünde yapılan üretim baz alındığında 10. sırada yer almaktadır; ancak üretici ülkelerin dünya pazarı içindeki payları sıralamasında % 0.16 oranı ile 52. sıradadır. Gelişmiş ülkelerde madencilik sektörünün GSMH‘daki payı % 8‘lerde iken, ülkemizde bu oran % 1,1 ile % 1,4 arasında değişmektedir. Bu rakama imalat sanayi içinde gösterilen cam, çimento gibi mamuller eklense dahi yine de istenilen seviyelere gelinmediği açıktır. Esasen bu oran madenciliğin önemini ya da ekonomimiz içinde madenciliğin önemini ifade etmemektedir. Madenciliğin öneminin, madencilik ürünlerinin ülkemiz sanayisi için gerekliliği ve ülkemizin ekonomik bağımsızlığı açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada yapılması gereken, ülkemizin gelişmesinde doğal kaynaklarımızın ekonomik katkısını verimli şekilde sağlayacak ciddi, tutarlı bir madencilik politikasının oluşturulması ve uygulanmasıdır.

Dünya maden potansiyeli içinde, ülkemizin payına bakıldığında, bor, toryum, linyit, mermer, manyezit, nadir toprak elementleri, zeolit, trona, barit, feldspat ve sodyum sülfat gibi madenlerde önemli miktarda rezerve sahip ve rekabet gücünün yüksek olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, elde edilen hammaddelerin işlenmesi, önce yarı mamul, daha sonra mamul ürünlere dönüştürülmesi ve bu ürünlerin ilgili sanayi dallarında kullanımının gerçekleştirilmesi gibi, uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artıracak yapılanmaların uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu ürünlerin yeni kullanım alanlarının belirlenmesine yönelik bilimsel ve teknolojik araştırmaların yapılmasına ve teşvik edilmesine de ihtiyaç vardır. Günümüzde dünya sanayii (enerji hammaddeleri dışında) 350-400 milyar dolarlık maden ve mineral işleyerek, 3,8 trilyon dolarlık ara malı üretmektedir. Bu ara malları sanayide uç ürünler haline getirilerek cari dolar ile 2011 yılında 70 trilyon dolarlık dünya ülkelerinin GSMH‘larının temelini oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayi en büyük katma değeri de yaratmaktadır. ABD 2011 yılında 2,2 trilyonluk madencilik katma değeri ile 15,1 trilyon dolar GSMH‘ye ulaşmıştır.

Ülkemizin 2011 yılı ihracatı 135 milyar dolar, ithalat 241 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İhracatımız % 18 artarken ithalatın % 40 artması, ara malı ithalatına dayalı bir ekonomiye sahip olduğumuzu göstermektedir. İhracatın parasal değeri yanı sıra maden ürünü olarak neler ihraç ettiğimiz de önemlidir. Maden ihracat istatistiklerine bakıldığında, 2000 yıllarındaki 575 milyon dolar olan maden ihracatının, 2011 yılında 3,8 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Toplam ihracat içindeki madenciliğin payı da % 2,8 civarındadır. 2011 yılında ihraç edilen büyük rakamların içinde metal konsantrelerinin önemli bir payı olduğu görülmektedir. Kısaca ülkemiz, madencilikte hammadde ihraç eden bir ülke konumundadır. Bazı madenler dışında hammadde ihracat değerinin artması, her yıl biraz daha fazla sömürüldüğümüz anlamına gelmektedir. Bakır konsantresi ihraç edilip bakır tel, krom ihraç edilip paslanmaz çelik ve nikel ihraç edilip alaşımlı metal ithal edilmektedir.

Dünya ekonomisinde yaşanan küreselleşme süreci ile, çok uluslu şirketlerin kar paylarını artırmak amacıyla, sermayenin ve mal dolaşımının önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Bu gelişmeler, sahip oldukları bilgi birikimi, sermaye kaynakları, ekonomik ve politik güçleri sayesinde dizginleri ellerinde tutan gelişmiş ülkelerin lehine olmuştur. Ülkemizde 1980‘li yıllardan bu yana izlenen neo-liberal politikalar ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, çevre, maden ve tarım alanları çok büyük yıkım görmüş, özelleştirme uygulamaları ile bu ulusun dişinden tırnağından artırarak oluşturduğu kamu işletmeleri yok pahasına devredilmiştir. Bunların birçoğu da amacı ve kaynağı belli olmayan yabancılara, küresel sermaye gruplarına hizmet eden yerli işbirlikçilerine satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır.

Ülkemiz endüstriyel hammaddeler açısından da şanslı bir konumdadır. Sanayileşme ile birlikte daha büyük miktarlarda kullanılmak zorunda olan bu minerallerin değeri gün geçtikçe artmaktadır. Batı Anadolu (Çine-Milas) bölgesindeki sodyum feldispatlarımız Avrupa ve civarındaki (Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya) feldspat rezervlerinden hem kalite hem de miktar yönünden çok üstündür. Ancak, ülkemizde 25 yıldır sağlıklı bir arama yapılamadığından bu kaynakların gerçek miktarı ve kalitesi tam olarak bilinememektedir.

MTA, vakit geçirmeden endüstriyel hammaddelerin envanterini güncellemelidir. Albit rezervlerimizin tam olarak bilinmesi, seramik endüstrimizin geleceği açısından önemlidir. Rezervlerin kaynak kaybına neden olmadan tüketilmesi için MİGEM; işletme ruhsatı vermeden önce, gerekli etütlerin yapılmasını, yeterli sondaj yapılıp yapılmadığını, asgari 5 yıllık işletme planlarını, yeterlilik açısından ciddi olarak denetlemeden işletme ruhsatı vermemelidir. İşletme Ruhsatı almak için "yıllık dekapaj oranı" taahhüt olarak alınmalı ve bu oran ciddi şekilde denetlenmelidir.

2011 yılında feldspat ihracatımız, 135 milyon dolara ulaşmıştır. Ancak son yıllardaki ihracattaki miktar olarak artış, parasal artışa yansımamıştır. Feldspat üreticilerimiz, gereksiz rekabete girmiş, tonu 10 dolarlardan ürün ihraç etmişlerdir. Bu durum, 70‘li yıllardaki bor madeninde yaşanan ortamı hatırlatmaktadır. Bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçilmeli ve üreticiler uzun vadeli planlamalarla kaynakları rasyonel kullanmanın yollarını bulmalıdır. Devlet, bu konuda denetleyicilik görevini yerine getirmelidir. AR-GE çalışmaları hızlandırılmalı, daha fazla istihdam ve katma değer yaratacak uç ürünlere yönelinmelidir.

Endüstriyel hammadde ocaklarının pek çoğu madencilik bilim ve disiplininden uzak bir şekilde çalışmaktadır. Rezervlerin yaygın oluşu nedeniyle mostra madenciliği yapılarak kaynaklar plansız bir şekilde tüketilmektedir. Bu durumun önlenmesi için işletme ruhsatı verilmeden önce, jeolojik etüt, sondajlar, asgari 5 yıllık işletme planları yeterlilik açısından ciddi olarak denetlenmelidir. Kaynak kaybının ve iş kazalarının engellenebilmesi için mühendislik bilim ve teknolojisinin uygulanması bir zorunluluktur.

Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ve piyasadaki fiyat yükselmeleri, geçmiş yıllarda ekonomik olmayan tenörü düşük madenlerin bugün ekonomik olduğunu göstermektedir. Bu nedenle söz konusu sektörde ciddi bir hareketlilik mevcuttur. Üniversitelerimizin ve sektörün bu doğrultuda çalışmalar yapması hem kaynak kullanımı açısından hem de çevreyi koruma açısından önemlidir.

Bu amaçlar doğrultusunda, Odamızın sekizincisini düzenlediği Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu‘nun ülkemizin ve sektörün sorunlarının çözümüne katkı koyacağına inanmaktayız. Bu düşüncelerle; Sempozyumu destekleyen kamu ve özel tüm madencilik kuruluşlarımıza, bildiri sunarak katkı koyanlara, bizzat katılarak bizleri onurlandıranlara ve bu Sempozyumun gerçekleşmesi için emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

MEHMET TORUN

Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 1349
Yayın Tarihi: 03.12.2012
Fotoğraf Galerisi