VI. ULUSLARARASI MADEN İŞLETMELERİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
VI. ULUSLARARASI MADEN İŞLETMELERİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Adana Şubesi ile Çukurova Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü tarafından birlikte düzenlenen "VI. Uluslararası Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu" 02-03 Kasım 2017 tarihlerinde Adana`da gerçekleştirilmiştir.
İlk kez uluslararası düzeyde gerçekleştirilen sempozyuma 378 delege katılmıştır. Sempozyum süresince 49 sözlü ve 19 poster olmak üzere toplam 68 bildiri sunulmuş ve aynı süre içerisinde açık tutulan "Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Donanımı Sergisi" çok sayıda delege tarafından ziyaret edilmiştir.
Sempozyum süresince, ülkemizin ve sektörümüzün önemli bir sorunu olan, her yıl yüzlerce insanımızın hayatını kaybetmesine ve binlercesinin engelli kalmasına neden olan iş kazaları ve meslek hastalıkları değerlendirilerek; işçi sağlığı ve iş güvenliği politikaları, uygulamaları ve alınması gereken önlemler bilimsel oturumlarda tartışılmış, sektördeki bilimsel ve teknik bilgi üretimi araştırmacı ve uzmanlar tarafından paylaşılmıştır.
Mesleki sorunlarımızı toplumsal sorunlardan ayrı tutmamak, mesleki gelişimimizle birlikte mesleki etik değerlere uygun ulusal madencilik politikası geliştirmek, işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının doğru çözümlere kavuşturulmasına yönelik güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi de mesleğimiz ve Odamızın temel görevleri arasındadır. Odamız uzmanlık alanlarımızla ilgili tüm konularda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda da geliştirici, iyileştirici çalışmalara katkıda bulunmayı en önemli görevlerinden biri olarak görmektedir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği tüm dünyada önemli bir problem olarak karşımıza çıkan, bütün çalışanları ilgilendiren, çalışma yaşamının en temel unsurlarından biridir. Çalışanlar için tüm yönleriyle sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulamaması, çalışma hayatının günümüzdeki en önemli sorunlarından biri durumundadır. Sorunların yoğunluğuna ve toplumsal tepkilere bağlı olarak da çözüm önerileri üretilmesi ve yaşama geçirilmesi gerekmektedir.
Ancak yapılan tüm çalışmalara ve ihtiyaca rağmen dünyada ve ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları can almaya, sakat bırakmaya devam etmektedir. Çalışan işçi sayısına göre ölüm oranı, ülkelerin gelişmişlik derecesi ile ters orantılı biçimde değişmektedir.
-ILO verilerine göre (Creating Safe and Healthy Workplaces for All, Laborstat); Dünya`da 1,2 milyarı kadın olmak üzere 3 milyar civarında işgücü bulunmaktadır.
-Dünyada her 15 saniyede bir işçi, iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
-Her 15 saniyede 160 işçi, iş kazası geçirmektedir.
-Her gün yaklaşık 6 bin 400 kişi iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını kaybetmektedir.
-Her yıl yaklaşık olarak 350 bin kişi iş kazası, 2 milyon kişi meslek hastalıklarından dolayı hayatını kaybetmektedir.
-Her yıl 270 milyon iş kazası meydana gelmekte, 313 milyonu aşkın işçi ölümcül olmayan iş kazası geçirmekte ve 160 milyon kişi meslek hastalıklarına yakalanmaktadır.
- Ülkemizde her sabah evinden işine giden anne ve babalardan 4`ü akşam evine dönmemekte ve her yıl ortalama 1.700`ün üzerinde insanımız iş kazalarında yaşamını kaybetmektedir.
-Sektörümüzü incelediğimizde ise her yıl ortalama büyük facialar hariç 65-70 maden emekçisinin yaşamının kaybettiğini görmekteyiz.
-Sektörümüzün ve ülkemizin Soma gibi büyük bir faciadan dahi ders çıkarmadığı ölümlerin artarak devam ettiği görülmektedir.
Türkiye madencilik sektörünün İSG performansı değerlendirildiğinde karşımıza dört önemli tespit çıkmaktadır.
1- Ölüm oranları yüksektir; öylesine yüksektir ki, Türkiye kömür madenlerinde üretilen enerji birimi başına gerçekleşen ölüm olayları bakımından dünya şampiyonu olarak öne çıkmaktadır.
2- Ölüm oranları istikrarsızdır.
3- Diğer ülkelerin aksine, Türkiye` deki madencilik sektöründe ölüm oranları düşmemektedir.
4- Bir istisna dışında, 1995‘ten bu yana gerçekleşen (10 veya daha fazla ölüm olayının yaşandığı) başlıca tüm kömür madeni kazaları özel şirketlerce veya taşeron ve rödevans yöntemi ile işletilen kömür madenlerinde meydana gelmiştir.
Bu sonuçlardan yola çıkarak belirtmek isteriz ki, işyerlerindeki kazaların nedenleri, işçilerden veya mühendislerden kaynaklanmamaktadır. Kazaların asıl nedenlerini baret, emniyet kemeri gibi alınmayan basit önlemler de değildir. Kazaların asıl nedeni tüm dünyada emekçiler aleyhine geliştirilen özelleştirme, taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma, esnekleştirme ve denetimsizleştirme olarak adlandırdığımız küresel politikalardır. Kazaların asıl nedeni üretimin ve çalışma yaşamının emekçiler aleyhine olan düzenlemelerdir. Kazaların asıl nedeni maden mühendisinin emeğini maliyet olarak gören, üretimi maden mühendisliği bilim ve tekniğine göre yapmayan anlayıştır.
Devletin en önemli görevlerinden biri çalışanları korumak ve onun en büyük hakkı olan yaşam hakkını garanti altına almaktır. Bu bağlamda, Devletin, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında araştırma yaptırmaktan, üretim süreçleri konusunda tarafları bilgilendirmeye, ulusal mevzuatı günün gereksinimlerini karşılayacak bir biçimde güncellemekten, insan sağlığını her şeyin üstünde tutarak işyerlerini etkili bir biçimde denetlemesine kadar pek çok sorumluluğu vardır. İşverenlerin büyük bir bölümü, çalışanların korunmasını, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını maliyet unsuru olarak görmektedir. Yasanın, yönetmeliğin zorunlu kıldığı önlemleri almak, sağlık kurullarını oluşturmak konusunda işverenlerin sorumluluklarını kendiliğinden yerine getirmeleri beklenmemelidir. Son yıllarda, taşeronlaşma veya bir başka söylemle alt işveren uygulamaları yaygınlaşıp hızla artarak işyerleri küçük birimlere bölünmekte ve çalışan işçiler sendikasızlaştırılmaktadır. Bunların sonucu olarak da denetimsizleştirme devreye girmekte ve alınması gereken önlemler takip edilememektedir.
Madencilik sektörü; zor, yıpratıcı, yüksek oranda risk taşıyan ve bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren, dünyanın en ağır iş koludur. Buna rağmen, madencilik kuruluşlarımızdaki mevcut deneyim birikiminin yok edilmesi, maden işletmeciliğinin yetersiz, donanımsız ve deneyimsiz kişi veya kuruluşlara bırakılması; kısa sürede yüksek kâr sağlamak amacıyla yapılan üretim projeleri, hızlı ve yüksek kazanç için yapılan üretim zorlamaları, bir yandan yetersiz, liyakatsiz kişilerin siyasal amaçlarla kilit mevkilere atanması ve diğer yandan da kamusal denetimin iyice gevşetilmesi kazaların kaçınılmaz hale gelmesine neden olmaktadır.
2014 yılında Soma, Torunlar İnşaat ve Ermenek‘te yaşanan ve toplu ölümlerle sonuçlanan iş kazalarından sonra kamuoyunun tepkisini almaya yönelik ve yeterince çalışma yapılmadan yangından mal kaçırırcasına benzer şekilde yapılan konuyla ilgili yasal düzenlemeler konuya çare olmamış ve ölümlü iş kazaları artarak devam etmiştir.
Soma ve Ermenek facialarından sonra da ölümler devam etmiş ve akabinde Siirt`te 16, Şırnak`ta meydana gelen facialarda 11 maden emekçisi hayatını kaybetmiş, toplu ölümler devam etmiştir. Bu durum iş kazaları konusunda sistemde birçok eksikliğin olduğunu bir kez daha ortaya koymuş ve Odamızın bu konudaki haklılığını da tescil etmiştir.
Sonuç olarak,
1- Kamu yararını önceliğine alan ulusal madencilik politikası oluşturulmalı ve yaşama geçirilmelidir. Sektörün önünü tıkayan ve mahkeme kararı ile yürürlüğü durdurulan ancak uygulamasına devam edilen Başbakanlık Genelgesi`nin iptalinden sonra kanunla getirilen Bakan Onayı derhal kaldırılarak Maden Hukuku yaşama geçirilmelidir.
2- Riskli ve tehlikeli bir sektör olan madencilik bilgi birikimi ve deneyim gerektirmesi nedeniyle sektörde özelleştirmelere son verilmelidir. Sektörde ekonomik nedenlerle yapılan taşeronluk yasaklanmalıdır.
3- Eğitim ve öğretim müfredatı, ortaöğrenimden başlanarak İSG konusunu da içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli, bütün okullarda İSG eğitimi yapılmalı; iş güvenliği uzmanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarında işçi sağlığı ve güvenliğinin zorunlu ders olması ile yetinilmemeli, üniversitelerin ilgili fakültelerinde İSG ana bilim dalları kurulmalıdır.
4- İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimine önem verilmeli, bu konuda eğitim almamış kişilere işbaşı yaptırılmamalıdır. İş sağlığı ve güvenliği önlemleri işyeri mekanı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi v.b. konular daha proje aşamasında planlanmalıdır. Eğitimlerin kapsamı genel değil, çalışacak olan sektöre uygun olarak verilmelidir.
5- Ülkemizde, "İş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi" ve "iş sağlığı ve güvenliği kültürünün" oluşturulması noktasında; devlet, çalışan ve işverenden oluşan üçlü mekanizmaya; iş sağlığı ve güvenliği profesyonelleri ile toplumda katılarak bu yapı beşli bir yapı haline getirilmelidir.
6- İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının, uygulama, araştırma ve bilimsel çalışmalarla sağlanacak bir ekip işi olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu ekipte işini, çok iyi bilen hekimler, konunun uzmanı mühendisler, teknik personel, sağlık personeli ve diğer birçok personel yer almalıdır. 4857 sayılı İş Yasası ve 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası‘nda mühendislik kavramı göz ardı edilerek, "iş güvenliği uzmanı" tanımı getirilmiş, mühendislik ile teknik elemanlık birbiriyle eşdeğer tutulmuş, iş güvenliği mühendisliği şekli bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu son derece yanlış bir karardır. Bu yanlıştan vaz geçilmelidir. İş güvenliği alanında mühendislere de, teknik elemanlara da ihtiyaç vardır. Ancak bu ihtiyaç "iş güvenliği mühendisliği" ve "iş güvenliği teknik elemanı" olarak ayrı ayrı tanımlanmalı ve bu yapı içerisinde görev, yetki ve sorumluluklar belirlenmelidir.
7- Maden Kanunu ve İSG mevzuatındaki değişiklik çalışmaları demokratik katılımcı bir anlayış ile üniversitelerin, sendikaların, meslek odalarının, sektörün ve bürokrasinin katılımı ile gerçekleştirilmelidir.
8- 6331 sayılı Yasa ile işverenlerin önlem alma yükümlülüğü azaltılarak, sorumluluk iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve çalışanlara yüklenmiştir. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının yaptıkları tespitler, saptadıkları gereklilik ve öneriler yerine getirilmeden iş kazası ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulmaları ve belgelerinin askıya alınması, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri devletin teminatı altına alınmalıdır.
9-Çalışanlar ile işverenler arasında İSG duyarlılığı ve bilincinin oluşması sağlıklı ve güvenli işyerinin oluşumu ile paralellik taşımaktadır. Bunun için güvenlik kültürü, aile kültürü, toplumsal işçi sağlığı kültürü bir arada oluşturulmalı ve özendirilmelidir.
10- İş güvenliği uzmanlarını özgürce ve korkusuzca çalışabilmeleri ve sağlıklı bir biçimde mesleklerini yapabilmeleri için, iş güvenliği uzmanlarının ücretleri işverenler tarafından değil de kaynağı işverenler tarafından sağlanan fondan ödenerek sağlanmalıdır. İş güvenliği uzmanlarının rahat ve objektif kontroller yapabilmelerinin önü bu şekilde açılarak bağımsızlıkları arttırılmalıdır.
11- Madencilik sektörü başta olmak üzere, iş güvenliği uzmanlığında branşlaşmaya gidilmeli ve iş güvenliği uzmanları branşları ve branşlarına çok yakın olan alanlarda iş güvenliği uzmanlığı yapmalıdır.
12- Ülkemizde, ölümlü iş kazalarında ilk sıralarda yer alan "yapı sektörü" ve "madencilik sektöründe" iş kazalarının önlenmesi bağlamında, kesin ve bağlayıcı tedbirlerin alınması ülkemizdeki ölümle sonuçlanan iş kazalarının azalmasında çok önemli rol oynayacaktır.
13- Madencilik sektörü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinden ayrılarak kurulacak Madencilik Bakanlığı içerisinde yer almalı ve taşra teşkilatı oluşturulmalıdır.
14- Meslek odalarının, sendikaların, üniversitelerin, sektörün ve devletin ortak olarak temsil edildiği, bilimin ve insan yaşamının olmazsa olmazı olduğu çalışmaların yapılacağı "Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurumu" kurulmalıdır. Bu kurum tarafından yapılacak çalışmalar her türlü siyasi baskıdan arındırılarak bilimin ve tekniğin ışığında yürütülmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası
Adana Şubesi Yönetim Kurulu
3 Kasım 2017, Adana