TMMOB Maden Mühendisleri Odası

AVRUPA BİRLİĞİ ve MADENCİLİK

AVRUPA BİRLİĞİ ve MADENCİLİK

İkinci Paylaşım Savaşı sonrası, Avrupa’nın değişik yayılımcı güçleri Pazar alanlarından bir kısmını kaybetmiş, savaş ekonomisinin yarattığı bunalım ile ekonomilerine ABD’nin hakim olmasına sessiz kalmıştı. Başını Fransa ve Almanya’nın çektiği Avrupalı yayılımcılar ABD’ye karşı rekabet edebilmenin koşullarını arıyorlardı.

18 Nisan 1951’de Almanya, İtalya, Lüksenburg, Hollanda bir araya gelerek Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)’nu oluşturarak güç birliğinin ilk adımını attılar. 1 Temmuz 1953’de bilimsel araştırmalar için Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Norveç, İsveç, İsviçre, Yugoslavya ve Hollanda’nın katıldığı Avrupa Nükleer Araştırmalar Teşkilatı kuruldu.

Bu birlikler Avrupalı kapitalistler için yeterli değildi. Daha fazla büyümek ve Pazar elde etmek için çalışmalarını sürdürdüler. AKÇT’na üye ülkeler ile diğer Avrupa devletleri arasında işbirliğinin, ulaşım yollarının, atom enerjisinin geliştirilmesi, gaz-elektrik alışverişi ve ortak bir gümrük birliğinin kurulması talebinde bulundular. Bu talepler doğrultusunda yapılan görüşmeler sonucu 1957 yılında Roma’da AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) kuruldu. Fransa, Lüksenburg, Belçika, Hollanda, İtalya ve Almanya’nın imzaladığı Ortak Pazar Antlaşması ile dünyanın önemli güç odaklarından biri olan AB’nin tohumları atılıyordu. Başlangıçta ekonomik çıkarları ağırlıkta olan bu kurum, ilerleyen yıllarda Avrupalı yayılımcıların da güçlenmesiyle siyasal-sosyal birliğinde sağlanması ve tek Avrupa devleti olma yolunda önemli adımlar attılar.

AB’Yİ ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER NELERDİR?

İkinci Paylaşım Savaşından etkin güç olarak çıkan ABD, Avrupa ekonomisini yönlendirmeye başladı. Avrupalı yayılımcılar çareyi ABD’ye karşı güçlerini birleştirmekte buldu. Özellikle başını Fransa ve Almanya’nın çektiği Avrupalı yayılımcılar, diğer yayılımcı güçler karşısında güçlenmek ve dünya pazarından pay elde edebilmek için bir birliğe ihtiyaç duyuyorlardı. Savaştan yenilgiyle çıksa da Japon yayılımcılığı da onları tehdit eden bir güçtü. İşte AET’yi oluşturmalarının temel nedeni budur. Atilla İLHAN’la AB özelinde yapılan bir röportajda yazar şunları belirtiyor:

“Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde işi yoktur. Çünkü Avrupa Birliği, aslında, çok usturuplu bir şekilde ayarlanmış bir Alman Yeni Nizamı’nın tekrar kuruluşudur. Yani Almanya, Hitler’le yapamadığını şimdi demokratik bir yoldan yapmaya çalışıyor. Ekonomisinin üstünlüğüne dayanıyor. Bana inanmayanlar Fransa’ya gitsinler, Fransızları dinlesinler. Avrupa Birliği’nde en çok isyan eden, en çok bağıran, ulusal kültürünü ve ekonomisini savunmaya çalışan da Fransa’dır.

Almanya, kendi ekonomisinin gücüne dayanarak Avrupa Birliği’ni Doğu’ya doğru yaymaya çalışıyor. Kendisi daha güçlü bir hale gelip daha çok ülkeye sahip olduktan sonra öbürlerinin, yani Fransa’nın ve İtalya’nın da başını yiyecek, onlara da hakim olmaya çalışacak. Öyle görüyorum ben. Alman emperyalizmi var Avrupa Birliği’nde bu bir.

İkincisi, Avrupa Birliği’nin içinde de ihtilaf var. İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkeler Almanya’nın bu gizli hakimiyetini şimdiden seziyor. Diğer ülkeler, özellikle Akdeniz ülkelerine, geri kalmış ülke muamelesi uyguladığını söylüyor. Avrupa Birliği içinde bir yekparelik yok. Daha güçlü ekonomiler diğerlerini kullanıyor.”

ABD, kendisine karşı kurulan bu ittifakı sosyalist bloğa karşı çıkarlarını korumada bir araç olarak gördü. Bu nedenle Birliğin kurulmasına karşı çıkmayıp desteklemeyi tercih etti. AET’nin kuruluş amacı, “Bir ortak Pazar kurmak ve üye ülkeleri birbirine yakınlaştırarak, ekonomik faaliyetlerini geliştirmek, devamlı ve dengeli bir kalkınma sağlamak” biçiminde açıklanıyor. 1 Temmuz 1987’de sermayenin, malların, hizmetlerin ve insanların topluluk içinde serbest dolaşabilmesini programa bağlayan Tek Avrupa Senedi de yürürlüğe girmiştir. 2000 yılının başından itibaren AB Helsinki Zirvesi’nde ele alınan konular üzerinde kararını açıklıyor ve “Türkiye’nin AB’ye tam üyelik adaylığına hakkı olduğunu” onaylamıştır. Üst birliğimiz TMMOB’nin 36. Dönem Çalışma Raporunda AB ile ilgili olarak şunlar belirtilmiştir:

“Helsinki zirvesi ile Türkiye’nin adaylık statüsünün kabul edilmesi sonucunda kırk yıla yakın bir süredir konuşulan Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir aşamaya gelinmiştir. AB, neo-liberal politikaları benimseyen ve kendisine dahil ettiği ülkelere bunları dayatan bir yapıdır. Nitekim, siyasi iktidar ve tekelci sermaye, Anayasada ve yasalarda yapılan, tahkim, özelleştirme gibi değişiklikleri, Kopenhag kriterlerine uyum ile paralellik taşıyan çalışmalar olarak gerçekleştirdiğini ilan etmektedir. ABD ve Avrupa Emperyalist odaklarının belirlediği sınırlar içinde gelişen AB; emekçi sınıfların istem ve taleplerine yönelik Avrupa yaklaşımlarıyla örtüşmemektedir. TMMOB AB sürecini emek sınıfların çıkarları açısından ele almaktadır ve politikalarını buna göre belirleyecektir. Türkiye’nin AB’ye entegrasyon sürecinde öncelikli olarak ele alınacak konuların başında hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi bulunmaktadır.”

ABD, Yeni Dünya Düzeni politikalarının bir gereği olarak Türkiye’ye önem veriyor ve AB’de tam üyelik düzeyinde temsil edilmesini istiyor. Avrupa yayılımcılığı ise AB’ne almadan Gümrük Birliği ile sömürüsünü güçlendirmiştir. Gümrük Birliği ile ürünlerini ülkemize çok rahat sokmaktadır. Ayrıca ABD’nin güdümünde hareket eden bir ülkeyi içine sindirmek istememekte, dolayısıyla tam üyelik sürecini ağırdan almaktadır. Sanıyoruz ki aşağıda sunulan AB’nin madencilik politikalarına bu gözle bakılmasında fayda vardır.

AB’NİN KURULUŞU VE FONKSİYONLARI

8 Nisan 1965’de Brüksel’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun kurucu üyeleri arasında imzalanan anlaşma ile Avrupa Birliği Komisyonu ve Bakanlar Konseyi kurulmuştur. Anlaşma 1 Temmuz 1967 yılında yürürlüğe girmiş ve 6 Temmuz 1967’de, daha önceki Konsey ve Komisyon yerine (AKÇT’de Komisyon, Yüksek Otorite olarak adlandırılmaktaydı) faaliyetlerine başlamıştır.

Üç topluluğun kuruluş anlaşmalarına göre tek bir yürütme organı bulunacaktır. Bu üç toplulukta yasal olarak birbirinden ayrı ayrı anlaşmalarla kurulmuş olup, ortak kurumları mevcuttur. Komisyon, topluluk politikalarını formüle eden ve uygulayan; Bakanlar Konseyi, karar alıcı; Avrupa Parlamentosu, tavsiye niteliğinde görüşler bildiren ve denetleyici bir görev üstlenen; Adalet Divanı da, Topluluğun hukuksal işleri ile ilgilenen mercilerdir.

Avrupa Ekonomik Topluluğu ( Avrupa Birliği Anlaşması’nda Avrupa Topluluğu adını almıştır) 1 Ocak 1958 yılında Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle kurulmuştur. Amacı, 12 yıllık geçiş dönemi boyunca ülkelerin kömür ve çelik dışındaki ekonomik kaynaklarını entegre ederek malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaştığı bir Ekonomik Birlik kurmak olmuştur. Dış ticarette, tarımda ve ulaşım alanlarında ortak politikaların geliştirilmesi de hedeflenmiştir. Altı kurucu üye arasında gerçekleştirilen Gümrük Birliği 1 Temmuz 1968 tarihinde işlerlik kazanmıştır. Altı ülke ve 1 Ocak 1973’de Topluluğa üye olan Danimarka, İrlanda ve İngiltere arasında gümrük vergileri 1 Temmuz 1977’den itibaren kaldırılmıştır. Yunanistan’a beş yıllık uyum süresi tanınmış ve bu ülke 1 Ocak 1981’de, İspanya ve Portekiz 1 Ocak 1986 yılında, Avusturya, Finlandiya ve İsveç ise 1 Ocak 1995 yılında Topluluğa katılmışlardır.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Paris Anlaşması ile 18 Nisan 1951’de kurulmuştur. Amacı, üye ülkelerin kömür, çelik, demir cevheri ve hurda demir kaynakları için ortak bir piyasa oluşturmaktır. Faaliyetlerine 25 Temmuz 1952 tarihinde başlamıştır.

Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, AET ile aynı tarih olan 1 Ocak 1958 yılında kurulmuştur. Bu topluluğun rolü “toplulukta nükleer endüstrinin hızla kurulması ve büyümesi için gerekli koşulları” sağlamaktır, ayrıca düzenleyici nitelikte sorumluluklara sahiptir. 5 Aralık 1978 tarihinde devlet başkanlarından ve Avrupa Topluluğu’na üye ülkelerin hükümetlerinden oluşan Avrupa Konseyi Avrupa Para Sistemi (EMS)’nin kurulmasına karar vermişlerdir. EMS 13 Mart 1979 yılında yürürlüğe girmiştir. EMS’nin hedefi yakın bir parasal işbirliği ile sabit, istikrarlı bir parasal alan yaratmaktır. Avrupa Para Birimi (ECU) EMS’nin odak noktasıdır. Tek Pazar, Avrupa entegrasyonu için Ekonomik ve Parasal Birliği’nin de dahil olduğu yeni alanlar ortaya çıkarmıştır.

EMU (Ekonomik ve Parasal Birlik) üç aşamadan oluşmaktadır. 1 Temmuz 1990’da Avrupa Topluluğu için, amacı üye ülkeler arasında ekonomik ve parasal politikaların yakınlaştırılmasını sağlamak olan ilk aşama başlamıştır. Bu süreç aynı zamanda birçok üye ülkedeki döviz kuru kontrollerinin de kaldırılmasını içermektedir. 1 Ocak 1994’de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması ikinci aşamanın yasal temelini oluşturmakta ve Avrupa Para Enstitüsü (EMI) kurmayı öngörmektedir. Bu Enstitü, en geç 1 Ocak 1999’da üye ülkeler arasında tek para birimi ECU’ya geçişin olacağı üçüncü aşamanın başlangıcında Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’nin kurulmasını kolaylaştıracaktır.

AB ve MADENCİLİK

İspanya, Portekiz ve Yunanistan‘ın katılmasından sonra, AT madencilik sektörünün ekonomik profili önemli ölçüde değişmiştir. Özellikle İberya‘daki bakır zonu Avrupa‘nın en ilgi çekici madeni olarak görülmektedir (1). Yunanistan‘daki boksit, krom ve nikel rezervleri, Portekiz‘deki tungsten mineralinin kalitesi, İspanya ve İskoçya‘daki altın rezervleri gerçek bir umut olarak görülmektedir.

1975 yılından sonra Topluluk, ERDF (Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu), EIB (Avrupa Yatırım Bankası) ve ECSC (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu) gibi bütçe araçları vasıtasıyla gerek Topluluk içinde ve gerekse üçüncü ülkelerde birçok madencilik projelerini desteklemiştir

Komisyon, Konseye sunduğu 2 Haziran 1989 tarihli raporunda, Topluluk madenciliği hakkındaki görüşlerini kapsamlı bir şekilde anlatmıştır(1). Komisyonun bu görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir.

Birincisi, Topluluk yeni katılan ülkelerdeki madencilik potansiyelinin işletilmesinin, Topluluğun hammadde ihtiyacının güvenli bir şekilde karşılanmasına ve hem de bu ülkelerde az gelişmiş bölgelerin kalkınmasına önemli katkılarda bulunacağını düşünmektedir. Fakat Topluluk, kendi sınırları içindeki madencilik sektörünün desteklenmesi için özel bir bütçe aracı kurulmasını gereksiz görmekte ve bu sektörün finanse edilmesinde, ERDF, EIB, ECSC ve Ar-Ge çerçeve programı gibi fonları yeterli görmektedir. Özellikle, Topluluğun az gelişmiş bölgelerindeki madencilik sektörünün finanse edilmesinde ERDF‘dan önemli miktarda yardımlar sağlanacağı düşünülmektedir.

İkinci olarak, üçüncü ülkelerden hammadde teminini garanti altına almak için Topluluk, Lome anlaşmasında yer alan SYSMIN sistemi aracılığı ile ACP ülkelerindeki madencilik sektörüne önemli miktarlarda yardımlar yapmıştır. Bu ülkelere, II. ve III. Lome anlaşmalarıyla toplam 697 milyon ECU tutarında SYSMIN yardımı tahsis edilmiş ve bugüne kadar bunun büyük bir kısmı kullanılmıştır. Ayrıca imzalanmak üzere olan IV. Lome anlaşmasında da büyük miktarda bir SYSMIN yardımı yer almaktadır.

Üçüncü olarak, madencilik işletmeleri test alanları olarak kullanılmak suretiyle maden ekipmanları üreten alt sektörün gelişmesi ve bunların dünya pazarında satışının yükseltilmesi düşünülmektedir. Konsey, yukarıda kısaca değinilen Komisyon raporunu inceledikten sonra, bu endüstrinin geliştirilmesi için gerçek bir politikanın temellerini ortaya atmıştır (2).

AVRUPA TOPLULUĞU MADENCİLİK ENDÜSTRİSİ KONUSUNDA KOMİSYONUN HAZIRLADIĞI RAPOR (2 Haziran 1989)

,

Bu bölümde, AT madenciliği üzerine komisyon tarafından yapılan geniş kapsamlı bir araştırmanın sonucu olan bu rapor bütünüyle Türkçe’ye çevrilmiştir (1). Komisyonun yazdığı sözlere açıklık getirmek amacıyla bazı yorumlar yapılmış olup bunlar parantez içinde belirtilmiştir.

GİRİŞ

.

AT Bakanlar Konseyi, 1988 yılı Aralık ayında, Topluluk içindeki madencilik problemleriyle ilgili bir çalışma yapması ve bunun sonuçları ışığında muhtemel aksiyon önerilerini sunması için Komisyona görev vermiştir. Bunun üzerine Komisyon bu raporu hazırlamıştır.

1975 yılından beri, madencilik endüstrisiyle ilgili olarak Topluluk seviyesinde başlayan girişimler iki ana kategori içinde olmuştur.

(i) İlk Kategori Politik Girişimler ve Değerlendirmeleri ile İlgili :

Avrupa parlamentosu, madencilik aktivitelerinde iki çözümü onaylanmıştır. Bunlardan birincisi, 1982 tarihli, mineral ve fabrika hammaddelerinin temini ile ilgilidir. İkincisi, 1986 yılında onaylanmış olup, Topluluk mineral kaynaklarının geliştirilmesi ile ilgilidir. Bu ikinci çözüm üzerinde yapılan müzakereler sırasında Komisyon, Topluluk madencilik endüstrisinin kârlılığı hususunda bir çalışma yapmayı üstlenmiştir. Komisyon Haziran 1987‘de başlattığı çalışmasını, bütün üye ülkelerde enerji dışı madencilik ile ilgili aktiviteler üzerinde yoğunlaştırmıştır. Konunun geniş kapsamlı olması nedeniyle bu çalışma ancak Mart 1989‘da tamamlanmıştır.

(ii) İkinci Kategori :

Son yıllarda yapılan ikinci kategorideki girişimler, araştırma, geliştirme ve dış politika ile Topluluk içinde ferdi projelerin, desteklenmesi hususlarında atılan politik adımlardan oluşmaktadır. (Araştırma ile ilgili olarak, Topluluğun Ar-Ge çerçeve programlarında "hammaddeler" bölümü vardır). Dış ilişkiler konusunda ise ACP ülkeleri için SYSMIN "Special financing facility" programı vardır ve bu, Zaire, Zambiya, Jamaika, Guyana, Moritanya, Liberya, Ruanda ve Nijer için çalıştırılmıştır. EIB (Avrupa Yatırım Bankası), Papua-Yeni Gine`deki çalışmalara katkıda bulunmuş, ECSC (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu) ise Brezilya‘da bir demir cevheri projesini desteklemiştir. Topluluk içindeki madencilik endüstrisinin geliştirilmesi için önemli çabalar sarf edilmiştir. Hammaddelerle ilgili Ar-Ge programlarından başka, EIB, Neves Corvo‘da bir bakır ve kalay madeni için borç verdi ve Komisyon Portekiz‘deki tungsten madenlerinin modernizasyonu hususunda yapılan bir etüt çalışmasını finanse etti. Yunanistan‘da ferro-krom fırınları ve Hollanda‘da molibdenyum fırınları gibi çeşitli projeler için ECSC borç sağlamıştır. Daha ileri olarak, ERDF (Avrupa Bölgesel kalkınma Fonu), Topluluğun az gelişmiş bölgelerinde madencilik endüstrisinin geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmuştur. ERDF, 1985-1988 arasında, Danimarka, Almanya, İtalya, Yunanistan, İspanya ve İngiltere‘de 39 adet madencilik yatırım projesini finanse etmiştir. Ayrıca ERDF tarafından finanse edilen Topluluk amacına uygun bazı ulusal programlar madencilik endüstrisinin desteklenmesine doğrudan yada dolaylı olarak katkıda bulunmuştur. Bu durumda, Topluluk içinde az gelişmiş bölgelerdeki madencilik sektörünün geliştirilmesine, ERDF‘un daha büyük katkılarda bulunabileceği görülmektedir. (Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, sanayileşmesini tamamlamış kapitalist Avrupa ülkeleri tarafından yapılan bu tip madencilik yatırımları doğal olarak karşılıksız değildir.)

Bu dönem (1975 sonrası), ileri teknoloji aktivitelerinde yer alan madenler için Topluluğun, ana gayesi dış kaynaklara bağımlılığı (!) azaltmak olan belirli bir madencilik politikası izlediğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Topluluğun bu politikasının, üçüncü ülkelerin yararına olduğu da görülür. (!)

Aynı dönemde, Topluluğun başarılı genişlemesi (yeni üyelerin katılması), Topluluk madencilik sektörünün ekonomik profilini büyük ölçüde değiştirmiştir. İberya‘daki bakır zonu (Neves Corvo Mine) Avrupa‘nın en ilgi çekici madeni olarak görülmektedir. Yunanistan‘daki boksit, krom ve nikel rezervleri, Portekiz‘deki tungsten mineralinin kalitesi, İspanya ve İskoçya‘daki altın rezervleri gerçek bir umut olarak görülmektedir.

Sonuç olarak Topluluk madenciliği hakkında Komisyon şunları söylemektedir.

a)

Birincisi, Topluluk madenleri, bütün metaller bazında ortalama olarak, Topluluk ihtiyacının % 25‘ini karşılamaktadır. Özellikle ticaret dengesi bakımından bu ihmal edilebilir bir miktar değildir. Endüstriyel minerallerde ise, Topluluk madenleri bütün ihtiyacı karşılamaktadır. İlave olarak, yerini alacak başka bir madde henüz bulunamayan Krom konusunda, Topluluk Güney Afrika ve Sovyetler Birliği‘ne bağımlıdır. Fakat mevcut pazar şartlarında, Yunanistan‘daki kanıtlanmış rezervler, bu ülkeyi, Türkiye ve Arnavutluk ile birlikte kolaylıkla en büyük Avrupalı üretici durumuna getirebilir.

b)

İkincisi, madencilik işletmeleri test alanları olarak kullanılarak maden ekipmanları üreten ve endüstriyel yapının bir parçası olan sektörün gelişmesinin sürdürülmesi ve dünya pazarında bu ekipmanların satışının yükseltilmesi düşünülmektedir.

c)

Üçüncü olarak, Avrupa madencilik endüstrisinin ekonomik öneminin değerlendirilmesi, sadece Topluluk sınırları içindeki aktivitelerle yapılmamalıdır. Madencilik firmalarının uluslararası alandaki etkinliği artırılmalı ve böylece Topluluğun hammadde temini emniyete alınmalıdır. Bu bağlamda, bu Avrupalı firmaların hayatta kalmasının ilk şartı, onların uluslararası rekabet gücüdür. Bu rekabet gücü ise büyük ölçüde kaynaklara ulaşabilme şartlarına bağlı olacaktır.

Son yıllarda Topluluğun madencilik sektörüne yaptığı katkıların yapısı ve tabiatı, ki bu katkı endüstrideki son gelişmelerle iki kat artmıştır. Topluluk madencilik sektörünün öncelenmesi ve Topluluk politikasının yeniden değerlendirilmesi için geçerli bir neden olarak görülebilir. Bu memorandum, böyle bir yeniden incelemeye katkıda bulunmaktadır. Memorandumun 1. bölümü, Topluluk madencilik sektörünün ekonomik öneminin bir değerlendirmesini içerir. 2. bölüm, sektörün temel problemlerinin bir analizini ve muhtemel çözümleri kapsamaktadır. Sonuç kısmında ise nihai bir değerlendirme yapılmıştır.

TOPLULUKTA MADENCİLİK ENDÜSTRİSİNİN EKONOMİK ÖNEMİ

Topluluk içindeki enerji dışı madencilik aktivitelerinin tam bir ekonomik değerlendirmesi henüz tamamlanmamıştır. Bu konuda, Almanya, Belçika ve İtalya‘da halen ulusal toplantılar devam etmektedir. Fakat, elde edilen gerçekler, sektörün değişik karakteristiklerinin kapsamlı bir değerlendirmesine müsaade etmektedir.

(i)

1986 - 1987‘de ortalama üretim yaklaşık 12.000.000 ECU’dur. Toplam üretim içinde endüstriyel mineraller, 8.000.000 ECU ile çoğunluğu oluşturmaktadır.

(ii)

Topluluk madencilik sektöründe 200.000 kişi çalışmakta olup, bunun % 60‘ı endüstriyel minerallerde, % 30‘u metal dışı madenlerde, % 10‘u ise demir dışı metal madenlerinde çalışmaktadır. Kanada ile bir kıyaslama yapılırsa, bu ülkede enerji dışı madencilik işlerinde 38.000 kişi çalışmakta ve bunun % 68‘i demir-dışı metallerde, % 32‘si ise metal dışı sektörde çalışmaktadır.

(iii)

Dış ticarete gelince, Topluluğun demir ve enerji dışı maden ticareti 1986 yılında 3.650.000 ECU’luk ticari açık göstermektedir. Bu açığın; 2.300.000 ECU demir-dışı metallerden, 1.100.000 ECU metal dışı madenlerden, 250.000.000 ECU ise endüstriyel hammaddelerden gelmektedir: Bu madenlerde Topluluğun pazar hacmi iç ve dış ticareti göz önüne alındığında, 9.000.000 ECU’dur. Bunun 4.400.000 ECU metal dışı mineraller, 3.300.000 ECU demir dışı metaller ve 1.200.000 ECU ise endüstriyel hammaddelerdir.

Sonuç olarak, Topluluk önemli ölçüde dış kaynaklara bağımlıdır. üçüncü ülkelerden temin edilen miktar azaltılmalı veya dış kaynaklar çeşitlendirilmelidir. Bu ise, Boksit, tungsten, magnezyum, baz metal konsantreleri gibi belirli topluluk ürünlerinin dünya pazarındaki rekabetini artırmakla olur. (Yukarıdaki verilere göre yorum yapmak gerekirse, Topluluğun dış ticaretindeki en büyük açık demir-dışı metal madenlerinden kaynaklanmaktadır).

AVRUPA MADEN ENDÜSTRİSİNİN ANA PROBLEMLERİ

MADEN ARAMA

Arama aşamasında en sık karşılaşılan problemler genel olarak şu iki faktöre bağlanabilir.

- Kaynaklar ve rezervler hakkında yetersiz bilgi, arama ruhsatlarının verilmesi için uygulanan prosedürler çok karmaşık, yavaş ve sınırlayıcıdır.

- Vergi teşviklerinin ve uluslararası kâr üzerine kurulmuş bir sistem bulunmamaktadır.

JEOLOJİK BİLGİ

Bu alandaki başlıca eksiklik, ulusal enstitülerin bilgilerini artırmaları için yapacakları sondaj çalışmalarında gerekli olan finansman kaynaklarının sağlanmasıdır. Bu sondaj çalışmaları sonucunda elde edilecek bilgilerin, özel girişimcilerin dikkatini çekerek yatırım yapmalarını cesaretlendirmesi olasıdır. Bu alanda topluluğun araştırma ve geliştirme programlarının daha aktif bir rol oynayacağı sık sık önerilmektedir. (Yani Komisyon, sondaj çalışmalarının yapılmasında topluluğun Ar-ge programlarında yer alan hammaddeler bölümünden yararlanılmasını ve burada tahsis edilen Topluluk finansmanından istifade edilmesini önermektedir.)

ARAMA RUHSATI VERİLMESİ İÇİN PROSEDÜRLER

Arama ruhsatı verme işlemleri, üye ülkelerde farklı olmasına rağmen sonuç olarak bütün ülkelerde karmaşık, yavaş ve gelecek için bazı kanuni belirsizlikleri içermektedir. .

Bu problemlerin üye devletler ve komisyon tarafından ortaklaşa incelenmesi yoluyla tecrübelerin faydalı bir mukayesesi sağlanabilir. Bu ise, üye ülkeleri, kendi kanunlarını ve prosedürlerini mevcut ihtiyaçlara uygun hale getirmeleri için cesaretlendirecektir.

UYGUN VERGİ TEŞVİKLERİ

Topluluk içinde ve dışında önemli derecede vergi farklılıklarının bulunması madencilik firmalarının alacağı yatırım kararlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Özel olarak, Kanada dahil bazı üçüncü ülkeler, uluslararası seviyede yapılan maden arama maliyetleri için vergi indirimlerine izin vermektedirler. Gerçekten, birçok yabancı ülkelerde sondaj çalışmaları yapan bir Kanada firması, verimsiz çıkan sondaj maliyetlerini diğer madencilik işletmelerinin vergilenebilir gelirinden çıkarmaktadır.

Avrupa endüstrisi, vergi sistemlerindeki bu tür farklılıkların, Topluluk içindeki madencilik firmalarını bu üçüncü ülkelerde diğer Şirketler kurmaya zorladığını düşünmektedir. Örneğin son zamanlarda Metallgesellschaft firmasının yaptığı gibi. Böyle problemler üye devletler ve komisyon tarafından ortaklaşa incelenmelidir.

TOPLULUK SINIRLARI İÇİNDEKİ ARAMALAR İÇİN YARDIM

Birçok yıllar süren incelemeden sonra, Topluluk sınırları içinde maden aramaları için borç vermeyi ve bulunan rezervin işletilmesi halinde bunun geri ödenmesini sağlamak üzere komisyon tarafından sunulan bir öneri 1984 yılında Konsey tarafından onaylanarak bir tüzük olarak çıkarılmıştır.

Fakat iki üye devlet hammadde bolluğunu ve bütçe problemlerini öne sürerek bu iş için dört yıl boyunca önerilen 10 milyon ECU‘luk bir bütçeyi engellemişlerdir.(Dolayısıyla söz konusu tüzük işlerlik kazanamamıştır).

Fakat bu tarihten sonra durum önemli derecede değişmiştir. En önemlisi, iki önemli genişleme Topluluğun maden potansiyelini büyük miktarda zenginleştirmiştir. Bu zenginleşme, Yunanistan ve Portekiz‘de son zamanlarda bulunan ve İspanya‘da bulunması umut edilen madenler sayesinde olmuştur. Sonuçta, daha önceki hammadde bolluğu ve ekonomideki gerileme nedeniyle, hammadde fiyatlarının seviyesi gereksiz maden kapanmalarına sebep olmuştur. Böylece son zamanlarda maden arzında bir düşüş olmuş ve metallerin çoğunun fiyatları yükselmiştir.

Fakat Komisyon, maden arama işinin kısa vadeli bir aktivite olarak görülmemesini düşürmektedir. Her ne olursa olsun, Topluluk endüstrisi daima hammaddeye ihtiyaç duyacaktır ve karlı olan yerlerde Topluluk mineral kaynaklarının işletilmesi arz güvenliğine ve ticaret dengesinin düzelmesine önemli bir katkıda bulunacaktır. Fakat Komisyon, bu sektöre yapılacak desteğin madencilik projelerinin karlılığını suni olarak artırmaması gerektiğini düşünmektedir. Gerçekten, önerilen tüzük özel sektörün büyük finansman katılımını gerekli görmektedir ve bunların riskli işletmelere girmeleri olası görülmemektedir.

Komisyon, daha önce önermiş olduğu tüzüğünün son zamanlardaki duruma uygun olduğunu düşünmektedir. Bu durumda komisyon, Aralık 1984 tarihli tüzüğün çalıştırılması için İspanya, İtalya, İrlanda, Yunanistan ve Portekiz tarafından yapılan isteklerin Konsey tarafından göz önüne alınmasını önermektedir.

MADEN İŞLETME

Üye ülkelerde maden işletme ruhsatı alınması sırasında karşılaşılan zorluklar, özellikle çevre sorunları açısından, arama ruhsatları alınışı sırasında karşılaşılan problemlerden daha büyüktür.

Amortismanlara bağlı vergi problemleri, ruhsat harçları, işletme ömrünün bitmesi durumunda işsizliği önlemek için işçilerin yeniden eğitilmesi, kur farkları, hammadde fiyatlarındaki değişmeler ve sosyal maliyetler,Topluluğun madencilik endüstrisini olumsuz yönde etkilemektedir.

MADEN İŞLETME RUHSATLARININ VERİLMESİ

Maden işletme ruhsatlarının alınması genellikle bir kaç yıl sürmekte olup, bu diğer endüstriler için geçerli olan süreden daha fazladır. Genelde, mevcut idare şekli, yeni rezervlerin işletmeye açılması veya rekabet zorluğu nedeniyle artık kârlı olmayan işletmelerin kapatılması konularında dinamik bir madencilik politikası izlenmesine uygun değildir.

Topluluk madencilik politikasının geliştirilmesi için atılacak ilk adım, yerel, bölgesel ve ulusal otoritelerin istediği koşulların uyumlaşmasını içermelidir. Bu koşullar özellikle, çevre konusunda ve madencilik işletmelerinin terk edilmeleri için uygulanan prosedürlerin incelenmesi konusundadır.

Komisyon, çevre konusunda ruhsat verme işlemlerinin basitleştirilmesi ve koordinasyonu için gerekli koşulların 85/337 No‘lu direktifte mevcut olduğunu düşünmektedir. Fakat yine de bu konularda çözümlerin, komisyon ve üye ülkelerin ortak çalışmalarıyla bulunmasının daha yararlı olacağı düşünülmektedir.

VERGİ KONULARI

Bir madenin işletilmesi diğer endüstriyel sektörlerden önemli derecede farklı olan bir ekonomik aktivitedir. Madencilik sektörünün diğer sektörlerden farklı olarak sahip olduğu problemler şunlardır.

- İşletilebilir rezervlere bağlı olarak işletme ömrünün sınırlı olması,

- Mevcut vergi sistemleri. özellikle amortisman, işletmenin ilk beş yılı sırasındaki zararların ertelenmesi, ruhsat masraflarının çıkarılması ve madenin kapatılması halinde işçilerin yeniden eğitimi için konulan kurallar madenin ömrüne uygun değildir.

- Bir çok maden ürünleri hammadde fiyatlarına karşı çok hassastır. Bu fiyatlar Dünya pazarındaki duruma ve döviz kurlarına bağlı olarak büyük dalgalanmalar göstermektedir.

Bazı ülkelerde belirli sektörlerde yapıldığı gibi, fiyat dalgalanmaları sırasında firmalara rezervlerini ayarlama yetkisi verme imkanları incelenmelidir.

İŞLETMECİLİĞİN SOSYAL MALİYETİ

Topluluk ülkelerinde 19. yüzyılda madencilik sektörünün gereksinmelerini karşılamak üzere yapılan kanunların hâla uygulanmakta olması bazı belirli konularda büyük yanlışlıklara neden olmaktadır. Ek olarak marjinal hale gelen işletmelerde işi bırakmak zorunda kalan insanların toplum içinde absorbe edilmesi zorlaşmaktadır.

Dolayısıyla, üye ülkeler ve komisyonun ortak çalışarak, madenleri etkileyen sosyal amaçlı kanunların günümüz koşullarına uygun duruma getirilmesi yönünde çaba sarf etmeleri benimsenmiştir.

EĞİTİM PROBLEMLERİ

Bugün bazı önemli üye ülkelerde, madencilik ya da jeoloji konusunda yetişmek isteyen öğrenciler ortam ve sektör koşulları dolayısıyla diğer konulara kaymakta, bu da madencilik eğitimi veren okulların kapanmasına neden olmaktadır. Bu eğilim devam ederse belki de 20 yıl sonra Topluluk şirketleri Topluluk içi ve dışında faaliyetlerini yürütecek kalifiye eleman bulamayacak, bu da teknolojik standarda sahip madencilik ekipmanları üreten ve ihracatını yapan sektöre tehdit oluşturacaktır. Bunları önlemek için Toplulukta gelişen ortak kanı, öğrencileri madencilik dalında eğitim yapmaya cesaretlendirmek yerine, gelecekte ihtiyaç duyacakları miktar için alt yapının geliştirilmesi, Topluluk düzeyinde eğitimin koordinasyonu, iyileştirilmesi ve uzmanlaşmanın desteklenmesi yönündedir.

İŞLETMECİLİĞİN FİNANSMANI

Diğer ekonomik aktivitelerde olduğu gibi, maden işletmelerinin de finansman problemleri mevcuttur. Aralarındaki tek fark, maden işletmelerinin ömrü kısadır, diğer aktivetelerin ise ömrü uzundur.

Komisyon, bu farkın madencilik işletmelerine ayrıcalıklı finansman imkânları sağlanması için mazeret olmadığını düşünmektedir. Eğer Topluluk madencilik politikası isteyen ülkeler kendi ekonomilerinin güçlenmesi için ayırdıkları finansmanın bir kısmını madenlere tahsis etmeyi kabul ederlerse, bu durumda Komisyon, yapısal fonların kısmen küçük bir kısmının madencilik yatırımları için gerekli olan finansmanı karşılayacağı görüşündedir. Komisyon, madencilik alanında yapılacak yatırımların ERDF (Avrupa Bölgesel Kalkınma fonu), ECSC (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu) ve EIB (Avrupa Yatırım Bankası)nın finansman desteğinden yararlanabileceğini, zarar eden madenlerin kapatılması halinde ortaya çıkan problemlerin çözümü için ise Sosyal Fonlardan istifade edilebileceğini görmektedir.

Topluluk içindeki madencilik ülkeleri kendileri için, bir Topluluk "SYSMIN" programı istemektedirler. (SYSMIN; Topluluğa önemli miktarlarda maden ihraç eden ACP ülkeleri için hazırlanmış "Special Financial Facility" programıdır. Komisyon; SYSMIN‘in üçüncü dünya ülkelerinin gelişmesine yönelik bir politika olduğunu ileri sürerek, üye ülkeler için böyle bir programın uygulanamayacağını söylemektedir.

Topluluk firmaları tarafından gerek kendi ülkelerinde ve gerekse üçüncü ülkelerde yürütülen madencilik aktivitelerinin uygun bir şekilde finanse edilmesi için, yapısal fonlara ilave olarak, ECSC ve EIB‘nin kaynakları yeterli görülmektedir.

İşin tamamında, normal madencilik işletmelerine destek sağlamak için Topluluk içinde finansman araçlarının yokluğu gözükmemektedir. Fakat, Komisyon, Toplulukta bu fonların yönetiminde olan kişilerin madencilik işletmelerini ekonomik boyutta destekleyebilmeleri için, Konsey tarafından sektörün öneminin, özellikle Akdeniz ülkeleri ile İrlanda‘daki öneminin kavranarak kesin kuralların ve prosedürlerin oluşturulması gereğini vurgulamaktadır.

SEKTÖRDE ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME

Sektörde araştırma-geliştirme irdelenirken sektörün bütün aşamaları, cevherin kazanılması, hammadde haline getirilmesi, yarı mamul, mamul ve mevcut gelecek koşullara uygun ekipmanların üretimi göz önünde tutulması istenmektedir. Toplulukta rezerv araştırmaları sırasında bulunan rezervin yapısının karmaşıklığı dolayısıyla daha gelişmiş teknolojilere gereksinim duyulduğundan, Topluluk, "Ana Araştırma-Geliştirme Programı" çerçevesinde, hammaddeler başlığı altında yürütülen Ar-Ge çalışmalarının daha da ileriye götürülerek, Topluluk madencilik sektörünün rekabet edebilir duruma getirilmesini istemektedir.

DIŞ ETKENLER

Komisyon, madencilik politikasının dış etkenlerini, üçüncü ülkelerde maden kaynaklarına ulaşılabilirlik, yatırım şartları ve garantileri ve anti-damping mevzuatı ile ilgili görmektedir. Avrupa madencilik endüstrisinin uluslararası alanda karşılaştığı problemler; kaynaklara erişebilme soruları, yatırım garantileri ve özellikle anti-damping konularında uygulanan ticari politikalar ile ilgilidir.

KAYNAKLARA ERİŞEBİLME

Lima deklârasyonundan beri, kaynaklara ulaşabilme uluslararası görüşmelere konu olmuştur. Değişik Kuzey-Güney konferanslarında bu konu, 15 yıl boyunca bir başarı elde edilmeden müzakere edilmiştir. Konu halen, Uruguay raundunun bir parçası olarak GATT çerçevesinde, doğal kaynaklardan orijinlenen ürünler konusunda müzakereler yapan grubun ajandasında yer alan ana maddelerden birisidir. topluluk, bir tarafta pazara ulaşabilme ve diğer tarafta kaynaklara ulaşabilme arasında belirli bir denge kurma konusundaki gayretlerini azimle sürdürecektir.

Yatırım garantileriyle ilgili olarak; Komisyon, mevcut sistemleri iyileştirme amacıyla uluslararası alanda yürütülen gayretlerin devam ettirilmesini uygun görmektedir . Bu konuda üye devletler, ikili görüşmeler yoluyla, Topluluğun elde edemediği bir çok sonuçları başarmışlardır. Komisyon sadece, bu yöndeki gayretlerini devam ettirmeleri için üye devletleri cesaretlendirebilir ve böylece Topluluk maden endüstrisi tarafından halihazırda başarılmış olan kaynaklara ulaşma garanti edilir. Topluluk ekonomisinin verimliliği çerçevesinde rekabet gücünün geliştirilmesi için desteklenmeye lâyıktır. Sınırlayıcı olan ulusal madencilik kanunları kolaylaştırılmalıdır. (!)

(ii) Madencilik için özel bir sektörel politika oluşturma düşüncesi, diğer endüstriyel sektörlere göre daha fazla haklı görülemez. Madenler, kendi rekabet gücünü ve teknolojik gelişme seviyesini yükseltmesi gereken endüstriyel ağın bir parçasıdır. Bu gelişmeye yardımcı olmak üzere Topluluğun bütçesel kurumları vardır ve bunlardan yararlanılabilir.( Yani Komisyon burada şunu söylemek istemektedir; Madencilik sektörüne finansman desteği vermek için özel bir bütçe aracına gerek yoktur, sektör Topluluğun mevcut bütçesel araçlarıyla desteklenebilir). Topluluk seviyesinde eksik olan şey, sektörün önemi ve Topluluk ekonomisindeki rolü hususlarında Topluluğun açık bir görüşünün olmamasıdır.

MADENCİLİK ENDÜSTRİSİNİN TEMEL SORUNLARI

İkinci ana sonuç grubu ise, Topluluk madencilik endüstrisinin temel sorunlarına kesin bir şekilde cevap vermek için alınabilecek aksiyonlarla ilgilidir.

Ar-Ge, Arama ve İşletme İle İlgili Bir Program

(i) Araştırma - Geliştirme

Sektöre devlet müdahalesi için duyulan gereksinimler yakın bir şekilde incelenmelidir. Böylece, Avrupa endüstrisinin rekabet gücünün artırılması ve Ar-Ge çerçeve programlarından yararlanılması için, Topluluğun hangi Ar-Ge aksiyonlarının en uygun olacağı tespit edilebilir.

(ii) Arama

Maden arama alanındaki mevcut kanunlar, özellikle Topluluğun büyümesi dikkate alınarak, yeniden düzenlenmelidir. Eğer Topluluk sınırları içindeki aramalar için başarılı bir teşvik sistemi getirilirse, Komisyon, Konseyden bu tür, katkılarını devam ettirmesini isteyecektir.

(iii) İşletme

Bir madeni açma, genişletme, modernize etme veya kapatma, bir bölgesel yapı operasyonudur ve gerek görülürse yapısal fonlardan finanse edilebilir ve ECSC fonları ile EIB tarafından desteklenebilir.

Eğer, Toplulukta bir madencilik politikası isteyen ülkeler, bu fonların kısmen küçük bir kısmının bu sektörde kullanılmasını isterlerse, mevcut ve gelecekteki yapısal fon tahsisatları gerek duyulan finans seviyesini sağlamak için yeterli görünmektedir. Üye devletler, bölgesel planlarında, madencilik endüstrisiyle ilgili planlarını gösterirlerse, bu durumda Komisyon onların ihtiyaçlarını dikkatli bir şekilde inceleyecektir. Eğer bu planlar bölgenin kalkınmasına katkıda bulunacaksa, Komisyon, Topluluk desteği sağlamaya hazırdır.

Topluluk içindeki madencilik aktivitelerinin finanse edilmesi için mevcut yapısal fonların kullanılması mümkün olduğundan Komisyon, SYSMIN programına benzer özel madencilik fonlarının oluşturulmasına gerek duymamaktadır.

Daha Uygun Ekonomik ve Sosyal Programlar

Topluluk madencilik endüstrisine uygulanmakta olan kompleks idari mevzuatlar, üçüncü ülkelere kıyasla kanuni garanti ve vergi teşviklerinin yokluğu sosyal masraflar, tenkit edilmeye özellikle açıktır.

Problemlerin en büyük kısmı, ulusal veya bölgesel mevzuatlar ve kanunlarla ilgilidir. Tek pazarın başarılması için, üye devletler, madencilik sektörü dahil ortamın geliştirilmesi gerekliliğini kabul etmelidir. Bu bağlamda Komisyon, üye ülkelerin uzmanlarından oluşan bir grubun yardımıyla, madencilik sektörünü etkileyen ve engel yaratan bütün bölgesel unsurların sistematik ve programlı bir şekilde ortadan kaldırılması için uğraş verecektir. (1)

BÖLÜM II

ADENCİLİK SEKTÖRÜNDE GÜMRÜK BİRLİĞİ ve İTHALATA UYUM ÇALIŞMALARI

Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkileri düzenleyen Ankara Anlaşması ve Katma Protokol gereğince, Türkiye 12 ve 22 yıllık takvimler uyarınca Avrupa Topluluğu’nun üçüncü ülkelere uyguladığı Ortak Gümrük Tarifesi’ne (OGT) uymayı ve topluluğa karşı gümrük vergilerini kaldırmayı taahhüt etmiştir. Yine aynı şekilde ithalattaki diğer fon ve kesintilerinde AB’ne uyumu öngörmüştür. Türkiye ertelemiş olduğu gümrük vergisi indirimlerini 1988 yılından itibaren yeniden uygulamaya başlamış ve 1.1.1994 itibariyle %90’a, 22 yıllık listedeki ürünlerde ise aynı tarih itibariyle % 80’e ulaştırmıştır. AB ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ile de bazı özel mallar ve AKÇT ürünleri dışında kalan konularda 1996 yılı başından itibaren Topluluğa uygulanan gümrük vergisi ve fonların tamamen kaldırılması ve OGT’ne uyulması sağlanmıştır. Vergilerdeki uyumun yanısıra, AB’nden yapılan sanayi ürünleri ithalatında miktar kısıtlamalarının kaldırılması, ihracat vergisi (DFİF) uygulanmasına son verilmesi (Anlaşmalardan kaynaklananlar hariç) gibi konularda karşılıklı yükümlülükler yerine getirilmiştir.

Sektörde yer alan kamu kuruluşlar açısından ithalata uyum konusunun potansiyel etki ve sonuçlarına göre; sektörde yer alan kamu kuruluşlarının yatırım malı ve yedek parça ithalatlarında, OGT uyumu ve AB’ne uygulanan gümrüklerle eş etkili vergilerin kaldırılması ile (Kuruluşların 1998 yılı yatırımları baz alınarak), yaklaşık 2 milyon USD tutarında tasarruf sağladığı görülmüştür. Ancak, AKÇT anlaşmasına işlerlik kazandırılarak, AKÇT ürünlerinde OGT uygulamasına başlanmasıyla sektörde 40-60 milyon USD civarında gelir kaybı olması beklenmektedir. AKÇT anlaşmasında taraflara üçüncü ülkelere karşı ticaret serbestliği hükmü yer almaktadır. AB üçüncü ülkelere karşı hammaddelerde % 3.2 – 8 uzun ürünlerde % 2.5 – 6, yassı ürünlerde %3.8 – 5.3 ve vasıflı ürünlerde ise %2.5 – 6 oranlarında vergi uygulanmaktadır. Türkiye ise aynı ürünlere AB’nin uyguladığı verginin 2 yada 3 katı vergi uygulamaktadır. OGT’ne uyum, AKÇT ürünlerinde vergi kaybının yanısıra bugüne kadar yüksek gümrüklerle korunan bu ürünlerin pazara girişini kolaylaştıracak ve ürün çeşitliliği yönünden oldukça zengin olan üçüncü ülkelere karşı Türkiye’de üretilen ürünleri rekabet şansını oldukça azaltacaktır.

OGT uyumu sonrası Eti Holding tarafından üretilen alüminyum ürünleri ile perborat, borik asit, ferrokrom ve karpit ürünlerinde üçüncü ülkelere uygulanan yüksek oranlı gümrük ve eş etkili vergilerin AB düzeyine indirilmesinden kaynaklanan Pazar kaybı beklenmektedir.

Demir-çelik endüstrisinde olduğu gibi, AT kömür endüstrisinde de “Ortak Pazar” makro prensip ve hedeflerini ve pazarın işleyişini bozmayacak şekilde, üye devletlerin ulusal kömür endüstrilerine yardım yapmalarına izin verilmektedir. Ancak, söz konusu yardımlar, belli amaç ve kriterler bazında tahsis edilmekte olup, kömür endüstrisine yapılacak yardımların;

1 –

Kömür endüstrisinde arz güvenliği ve rekabetin arttırılması,

2 –

Ekonomik olarak uygun olması koşuluyla yeni kapasiteler yaratılması,

3 –

Kömür endüstrisindeki global ve/veya bölgesel gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan sosyal ve ekonomik sorunların çözülmesi,

amaçlarına uygun olması gerekmektedir.

Ayrıca, söz konusu yardımların rekabeti bozmayacak ve kömür üreticileri, satıcıları ve tüketicileri arasında ayrımcılığa neden olmayacak biçimde uygulanması gerekmektedir. 1.1.1998 tarihinde yürürlüğe giren ve kömür endüstrisine devlet yardımlarını düzenleyen komisyon kararına göre, Komisyonun, AT kömür endüstrisine yapılacak yardımları onaylaması için, söz konusu yardımın;

1 –

Uluslararası piyasalardaki kömür fiyatlarını göz önüne alarak, fiyatların aşamalı olarak düşürülmesi hedefini amaçlayan ekonomik uygulamaların gerçekleştirilmesi,

2 –

Üretim birimlerindeki faaliyetlerin kısmen veya tamamen durdurulmasından kaynaklanan sosyal ve bölgesel sorunların çözülmesi,

3 –

Kömür endüstrisinde çevre korunma standartlarının sağlanması,

amaçlarından en az birini sağlaması gerekmektedir.

Anılan kararda yer alan süreler içinde bildirimde bulunarak komisyondan izin almak kaydıyla, üye devletler, kömür endüstrilerine yardım yapabilmektedir.

Ülkemizde, demir-çelik sektöründe olduğu gibi, kömür sektörüne yönelik spesifik bir yardım uygulanması bulunmamaktadır. Kömür endüstrisi içinde sanayi sektörü için dizayn edilen genel amaçlı teşvik mekanizmaları geçerlidir. Ancak uzun yıllardan beri zarar eden Türkiye Taş Kömürü (TTK) Kurumunun zararı devlet tarafından karşılanmaktadır.

Türkiye ve AB arasında “Gümrük Birliği” ve daha ileri aşamada “Tam Üyelik” süreci çerçevesinde, AKÇT anlaşmasına işlerlik kazandırılması durumunda, ülkemizin teşvik mekanizmalarının topluluk mekanizmaları ile uyumlaştırılması zorunluluk arz etmekte olup, söz konusu durum Başbakanlık Genelgesi ile yürürlüğe konulan “Gümrük Birliği Hazırlık Programı” kapsamında yer alan AT politikalarının harmonizasyonu faaliyetlerinin önemli bir unsurunu teşkil etmektedir.

KAMU İHALELERİ

AB, Kurucu anlaşmalarda ayrı bir başlık altında düzenlenmediği halde, serbest rekabet koşullarını oluşturabilmek amacıyla çıkartılan direktiflerle kamu ihalelerinde ortak usuller oluşturulmuştur. Ayrıca, kamu ihaleleri uluslar arası ticaret açısından da büyük önem taşıdığından GATT çerçevesinde de düzenlemeler yapılmıştır. Ülkemizde uygulanan ihale usulleri ise bugün için ulusal ihtiyaçlara göre düzenlenmiştir. Ancak, gerek GATT anlaşmasına taraf olarak, gerekse AB ile oluşturmayı planladığımız Gümrük Birliği çerçevesinde, ulusal çıkarlarımızı da göz önüne alarak, gerekli olan düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

BÖLÜM III

KONSEY TARAFINDAN KABUL EDİLEN MADENCİLİK POLİTİKASI

22 Haziran 1989 tarihinde, Topluluk Endüstri Konseyi, Komisyon‘un raporunda madencilik sektörü için getirdiği temel önerileri incelemiş ve bu endüstrinin geliştirilmesi için gerçek bir politikanın temellerini ortaya koymuştur (2). Bu politika, İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi yeni üye ülkelerle önemli derecede alâkalıdır.

AT Endüstri Konseyi, madencilik sektörünün rekabet gücünü geliştirmek için üretim yapısını güçlendirme yoluyla tek pazar entegrasyonunda rol alması gerektiğini düşünerek, bu sektörün geliştirilmesinin maden ekipmanları ve madencilik servisi ile bütün proses endüstrileri dahil bütün endüstriyel sistemi olumlu etkileyeceğini tasdik etmiştir.

Bu nedenle Konsey, bir genel oryantasyonu, özellikle madencilik endüstrisinin geliştirilmesi için tahsis edilen ulusal ve Topluluk bütçe araçlarının ve tedbirlerinin koordine edilmesini gerekli görmüştür.

Konsey, gecikme olmadan üye devletlerle danışmalar yapılarak söz konusu raporunda belirttiği aksiyonlar dahilinde spesifik tedbirlerin formüle edilmesi için Komisyon‘un çalışmasını istemiştir.

Konseyin öncelik verdiği hususlar şunlardır.

1.

Araştırma ve Geliştirme konusunda, üye devletler gerçek ihtiyaçlarını ortaya çıkarmalı ve en uygun Topluluk aksiyonları tanımlanmalıdır. Bu hususta, Topluluğun "Araştırma ve Teknoloji geliştirme" çerçeve programlarından istifade edilmelidir.

2.

Maden arama dahil Topluluk amacıyla bağdaşan madencilik projelerinin geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan müdahaleler EIB fonlarından desteklenmelidir.

3.

İdari formaliteleri ve vergi engellerini elimine etme ve sektörün sosyo-ekonomik çerçeve çalışmasını geliştirme ihtimalleri incelenmelidir.

Jeoloji ve maden mühendisliği alanlarında eğitim ve kurs konularındaki ihtiyaçların gözden geçirilmesine özel önem verilmelidir.

BÖLÜM IV

ACP - EEC LOME ANLAŞMALARI

Avrupa Topluluğu ile Afrika, Karayip ve Pasifik (ACP) ülkeleri arasında mali ve teknik işbirliği yapılması için Lome‘da değişik tarihlerde üç anlaşma imzalanmıştır. Birinci Lome anlaşması 1976‘da yürürlüğe girmiş ve daha sonra II. Lome anlaşması imzalanarak yürürlüğe girmiştir.

İlk iki Lome anlaşmaları çerçevesinde 1976-1985 yılları arasında gerçekleşen mali ve teknik işbirliği 1986 yılında bir rapor olarak yayınlanmıştır (3).Üçüncü Lome anlaşması ise 1985 yılında imzalanmıştır. 4. Lane anlaşması için ise hazırlıklar devam etmektedir. Lome anlaşmaları çerçevesinde ACP-EEC arasında şu ana konularda işbirliği yapılmaktadır; Tarım, balıkçılığın geliştirilmesi. endüstriyel gelişme, madencilik ve enerji potansiyelinin geliştirilmesi, transport ve komünikasyon, ticaret ve servislerin geliştirilmesi, bölgesel işbirliği, kültürel ve sosyal işbirliği,

1. İKİNCİ LOME ANLAŞMASINDA MADENCİLİK ALANINDA İŞBİRLİĞİ

Avrupa Topluluğu hem ihtiyacı olan maden teminini garanti altına almak ve hem de maden ihracatı yüksek olan ACP ülkelerinin ekonomilerinin güçlenmesine katkıda bulunmak amacıyla, bu ülkelerin madenciliğini desteklemektedir. Bu amaçla, II. Lome anlaşmasına SYSMIN (special financing facility) programı konulmuştur. II. Lome anlaşmasında yer alan ilk SYSMIN sisteminde 282.000.000 ECU tutarında bir yardım öngörülmüştür. Bu yardımın ilk 10 yılı geri ödemesiz olup, toplam süresi 40 yıldır ve faiz oranı ise % 0,75 - 1,00 arasındadır. Bu sistem ACP ülkelerindeki bakır, kobalt, fosfat, manganez, boksit, alümina, kalay ve demir madenleri için uygulanmaktadır.

4 yıl boyunca toplam ihracat gelirlerinin % 15‘inden fazlasını yukarıda belirtilen ürünlerden sağlayan ACP ilkeleri SYSMIN yardımından istifade edebilmektedirler (3,4). En az gelişmiş ACP ülkeleri için bu oran % 10‘dur. 1980 ve 1981 yıllarında, Dünyadaki ekonomik gerilemeden zarar gören bakır ve kobalt endüstrilerini finanse etmek için, SYSMIN sisteminden Zaire 40 milyon ECU, Zambiya ise 55 milyon ECU almıştır.

1985 yılında, Zambiya 28 milyon ECU‘luk bir yardım daha almıştır. Boksit ve kalay madenleri için, 1984 ve 1985 yıllarında Guyana 3 milyon, Ruanda ise 2,8 milyon ECU almıştır. Bu ülkelerin madencilik endüstrisi önemli problemlerle karşı karşıya olduğundan, bunlara ileride daha fazla yardım yapılması düşünülmektedir. 1986 yılında yayınlanan raporda, Liberya, Surinam ve Jamaika‘nın da bu ilk SYSMIN programından yararlanacağı belirtilmektedir.

2. ÜÇÜNCÜ LOME ANLAŞMASINDA MADENCİLİK ALANINDA İŞBİRLİĞİ

III. Lome anlaşmasının 78-83. maddelerinde madencilik alanında yapılacak işbirliğinin amaçları şöyle açıklanmıştır (4).

Madencilik alanındaki işbirliğinin amacı, ilgili ACP ülkelerinin madencilik sektörünün gelişmesine yardımcı olmak ve böylece bu ülkelerin gelişmesi için madenlerin verimli bir şekilde işletilmesini sağlamaktır.

Bilimsel ve Teknik Yardım

ACP ülkelerinin isteği üzerine, bunların jeoloji ve madencilik alanlarındaki bilimsel ve teknik kapasitelerini artırmak için Topluluk. teknik yardım ve eğitim aktiviteleri sağlayacaktır. Bunun sonucunda bu ülkeler, mevcut Know-how‘lardan daha fazla istifade edebilecektir.

Maden Arama

Topluluk, teknik ve finansal yardım programları vasıtasıyla, bu ülkelerin maden arama ve bulma çalışmalarını bütün safhalarda destekleyecektir.

Maden işletme

ACP ülkelerinin maden kaynaklarını işletme çabalarını desteklemek amacıyla Topluluk, ekonomik olarak yaşayabilmesi mümkün olan üretim üniteleri daha iyi çalıştırılması ve rekabet edebilmesi için, bu işletmelerin rehabilitasyon, bakım, rasyonalizasyon ve modernizasyon projelerini destekleyecektir.

Ayrıca Topluluk, pazar trendlerine uygun olan ve rekabet edebilmesi mümkün görülen yeni projelerin hazırlanmasına ve uygulanmasına destek verecektir.

Topluluk, yukarıda belirtilen madencilik işletmelerini desteklemek için teknik ve finansal yardımda bulunacaktır. III. Lome anlaşmasının 176-182. maddeleri ise, madencilik alanında yapılacak iş birliğinin uygulanmasında kullanılacak kriterleri ve araçları şöyle açıklamaktadır. Madencilik sektörüne bağlı olan ACP ülkelerinin gelişmesi için daha sağlam temellerin oluşturulmasına katkıda bulunma ve bunların Topluluğa ihraç ettikleri maden ürünleri kapasitelerindeki ve sonuçta ihracat gelirlerindeki düşüşleri önleyebilmeleri amacıyla; bu ülkelerin, madencilik sektörünü yaşatmak için gösterdikleri gayretleri desteklemek üzere bir sistem oluşturulacaktır.

Bu sistem özellikle şu ürünlere uygulanacaktır.

- Bakır ve Kobalt - Fosfat

- Manganez

- Boksit ve Alümina - Kalay

- Demir cevheri, konsantresi ve kavrulmuş demir piritleri.

Yukarıda açıklanan amaç doğrultusunda ve III. Lome anlaşması süresince, bu sistem içinde bir SYSMIN programı oluşturulacak ve Komisyon bu programdan madencilik sektörüne 415 milyon ECU‘luk bir yardım yapacaktır. (Bir önceki Lome anlaşmasında ise SYSMIN yardımı 282 milyon ECU idi. Böylece Topluluk ACP ülkelerinin maden sektörünü desteklemek üzere I. ve II. Lome anlaşmalarında toplam 697 milyon ECU tutarında bir yardım tahsis etmiştir. Henüz hazırlanmakta olan IV. Lome anlaşmasında ise büyük miktarda yeni bir yardım daha yapılacaktır .

Bu yardımdan hangi ülkelerin yararlanabileceği ise şöyle açıklanmıştır.

a)

Son 4 yılda veya daha önceki 4 yılda, ihracat gelirlerinin % 15 veya daha fazlasını yukarıda belirtilen madenlerin birinden kazanan ülkeler. Yalnız bu şartı sağlayan ülkeler, bu madenlerden birisini Topluluğa satmak şartıyla, söz konusu maden için SYSMIN programından yardım alabilecektir.

b)

Son 4 yılda yada daha önceki yılda, ihracat gelirlerinin % 20 veya daha fazlasını (kıymetli mineraller, petrol ve gaz hariç) maden ihracatından kazanan ülkeler yine bu yardım sisteminden yararlanabilecektir.

c)

Yukarıda a ve b şıklarında tanımı yapılan ülkeler, daha sonraki aylarda üretim ve ihracat kapasitelerinin düşmesi veya düşmesinin tahmin edilmesi ve bu düşüşlerin kârlılığı önemli ölçüde etkilemesi ve bunun sonucunda işletmenin ekonomik olmaktan çıkması~ bakımını yapamayacak veya kendisini yenileyemeyecek kadar zor duruma düşmesi, önemli projeleri gerçekleştiremeyecek hale gelmesi durumunda SYSMIN yardımından istifade edeceklerdir. Üretim ve ihracatta daha sonraki aylarda meydana gelen düşüşün ölçüsü ise % 10 olarak alınmıştır.

TÜRKİYE MADENCİLİK SEKTÖRÜNÜN AB KARŞISINDAKİ DURUMU

Ülkemiz maden kaynakları açısından birçok Avrupa ülkesinden iyi durumdadır. En büyük üstünlüğümüz, maden kaynaklarımızın çeşitliliği ve dağılımlarının gelişmeye uygunluğudur. Her ne kadar bu madenler küçük ve orta boyutta ve bazılarının önemli teknoloji sorunları varsa da bunların aşılması,verimli üretim tekniklerinin geliştirilmesine güç değildir. Bu güne kadar aramaların sınırlı alanlarda yapıldığı,sanayi madenlerine yönelik arama çalışmalarının yeni başladığı düşünülürse madencilik sektörü açısından Türkiye geleceğe umutla bakabilir.

Dünya kömür rezervlerin %,0,6’sı metal maden rezervlerinin %0,4’ü endüstriyel hammadde rezervlerinin %2,5’u Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye Dünya ‘da madencilik yapan 132 ülke arsında toplam üretim değeri itibariyle 28., üretilen madenlerin sayısı itibarıyla 10. sırada bulunmaktadır. Doğal kaynak üstünlüğüne haiz olduğu endüstriyel hammaddelerin başlıcaları bor mineralleri (dünya rezervlerinin %65’i ), perlit (dünya rezervlerinin %50’si), bentonit (dünya rezervlerinin %20’si), barit (dünya rezervlerinin %7’si), manyezit, mermer, pomza ve stronsiyum olmakla birlikte trona, sodyum sülfat, kaolin, zımpara taşı, feldspat diatomit ve sepiyolit mineralleri rezervleri de oldukça önemlidir. Türkiye’nin önemli rezervlere sahip olduğu metal madenleri ise krom, civa, antimuan ve wolfram’dır.

Ülkemizde maden üretimi,rezervlerine oranla düşüktür. Yapılan maden üretimi potansiyelin gerisinde kalmakta ve toplam maden üretimi talebin %48’ini karşılayabilmekte,geri kalan %52’si ithal yolu ile karşılanmaktadır. Ancak,ithalat ve ihracat rakamları karşılaştırıldığında, maden görülmektedir. AB ülkelerine yapılan ihracatın toplam ihracatımız içindeki payı %40 dolayındadır. AB ülkelerine olan ihracatımızın bu büyük olması, ihracatımızda ilk 10 sırayı alan ülkelerden 6’ sının AB üyesi olmasındandır.

Türkiye AB ‘ne girdiğinde hammadde olarak rekabet gücüne sahip olduğu minerallerin bazılarının mamul ve yarı mamullerinde rekabet olanağı sınırlanabilir. Nihai ürünlerin gümrüksüz ve miktar kısıtlaması olmadan ülkemize girmesi, bazı işletmelerimizin rekabet gücünü azaltabilir. Çünkü, Türkiye AB ‘ne girdikten sonra madencilik sanayiinde kendisinden çok ileri teknolojilere sahip ülkelerle rekabet etmek zorunda kalacaktır.

Doğal kaynak üstünlüğüne sahip olduğumuz bor, perlit, bentonit, barit, manyezit, mermer, pomza, sepiyolit, zımpara taşı ve krom madenlerinde rekabet gücümüz söz konusudur. Feldspat, kaolin, jips, fluorit, diatomit ve dolomit madenlerinde ise bazı önlemler almak koşuluyla rekabet gücü sağlanabilir.

Referanslar

1.

Memorandum on the mining industry in the Community, Canmission of the EC, 2 June 1989.

2.

Europe Agence, 23 June 1989.

3.

Ten Years of Lome, 17 July 1984, Europe Information development

4.

The Third ACP-EEC Convention, 1984.

5.

Research And Techological Development Policy, European Documentation, 1987.

6.

Europe Agence, 20 May 1989.

7.

EIB Information, December 1989, No. 62

8.

EIB Information, January 1986, No. 47

Kaynakça

1.

AT Madencilik Politikası, M.Hilmi Angın, Metalurji Yük. Müh. Eti Holding Gen.Müd. 1991

2.

Berna VATAN ETKB Avrupa Topluluğu Koor. Dairesi Başkanlığı Şube Müdürü 1995

3.

Halil İbrahim KIRŞAN, Madencilik Sektöründe Avrupa Birliği ile Rekabet Gücü 1998

 

 

 

 

 

 

Okunma Sayısı: 748
Yayın Tarihi: 28.12.2005